Fast Money. Günlük Vird GÜNLÜK VİRD “Yâ Rabbi! Niyet Ettim Günlük Virdimi Çekmeye” Denilerek niyet edilir.ÜÇ İHLÂS BİR FÂTİHA» okuduktan sonra aşağıdaki gibi bağışlama yapılır“YÂ RABBİ! Peygamber Efendimiz Sallâllâhu aleyhi ve sellem Hazretlerinin Ruhlarına ve Bütün Geçmiş Peygamber Efendilerimizin Ruhlarına, Cihâryâr-i Güzin Efendilerimiz; Ebûbekir-i Sıddîk, Ömerü’l-Fâruk, Osmân-ı Zinnûreyn, Aliyyü’l-Mürtezâ Radıyallâhu Anhum Hazretlerinin Ruhlarına, Aşere-i Mübeşşere’nin, Evlâd-ı Rasûlullah, Zevce-i Rasûlullah, İmâm Hasan, İmâm Hüseyin, Yetmiş İki Şühedâ’nın, Şehîd-i Kerbelâ’nın ve Bütün Şühedâ’nın, Tüm Ashâb-ı Rasûlullah Rıdvânullâhi Aleyhim Ecmaîn Hazretleri’nin Ruhlarına, İmâmımız; İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe, İmâm Şâfiî, İmâm Mâlik, İmâm Hanbel Rahmetullâhi Aleyhim ve Bütün Mezhep İmâmları’nın Ruhlarına Hediye Eyledim, Vâsıl ve Hissedâr Eyle Yâ Rabbi!“Sonra tekrar ÜÇ İHLÂS BİR FATİHA» okuduktan sonra aşağıdaki gibi bağışlama yapmaya devam edilir“YÂ RABBİ! Pirimiz Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî, Seyyid Ahmed er-Rifâî, Seyyid Ahmed el-Bedevî, Seyyid İbrâhîm ed-Düssûkî, Şeyh Ebü’l-Hasan eş-Şâzelî, Şâh-ı Nakşibendî Muhammed Bahâeddîn, Şâh-ı Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Şâh-ı Hacı Bektâş-ı Velî, Şâh-ı Hacı Bayrâm-ı Velî, Mehmed Muhyiddîn Üftâde, Üveys el-Karanî, Muhyiddîn ibnü’l-Arabî, Niyâzî-i Mısrî Kaddesallâhu Esrârahum Ecmaîn ve Tüm Pîr Efendilerimizin Ruhlarına Hediye Eyledim, Vâsıl ve Hissedâr Eyle Yâ Rabbi!“Sonra tekrar ÜÇ İHLÂS BİR FATİHA» okuduktan sonra aşağıdaki gibi bağışlama yapmaya devam edilir“YÂ RABBİ! Bütün geçmiş Mürşid-i Kâmillerin, Velîlerin, Evliyânın, Dervişlerin, Mü’minlerin Ruhlarına, Üstadımız Bayındırlı Hacı MUSTAFA ÖZBAĞ Kaddesa’llâhü Sırrahü’l-Azîz Efendi’nin Rûhâniyetine ve Yaşayan Bütün Mürşid-i Kâmillerin, Velîlerin, Evliyânın Rûhâniyetlerine, Bütün Derviş Kardeşlerimizin ve Ümmet-i Muhammed’in Rûhâniyetlerine, Turuk-i Aliyyeden ve Akraba-i Taallukâtımızdan Geçenlerin Ruhlarına Hediye Eyledim, Vâsıl ve Hissedâr Eyle Yâ Rabbi!“ Daha sonra aşağıdaki zikirler yapılır100 DEFA “SÜBHÂNALLAHİ VE Bİ-HAMDİHÎ, SÜBHÂNALLÂHİ’L-AZİM VE Bİ-HAMDİHÎ ESTAĞFİRULLÂH EL-AZÎM.”100 DEFA “ALLAHÜMME SALLÎ ALÂ SEYYİDİNÂ MUHAMMEDİN VE ALÂ ÂLİ SEYYİDİNÂ MUHAMMEDİN VE SAHBİHİ VE SELLİM”1001 DEFA “LÂ İLAHE İLLALLÂH”Tevhid en az 1001 defa, yetmiş bine kadar çoğaltılabilinir.Okunabildiği kadar KUR’ÂN okunur, DUA edilir.Yukarıda târif edilen dersi günde en az bir sefer yapmak gerekir. Eğer daha fazla yapmak isterse sabah ve aksam yapılabilir. Daha da fazla yapmak isterse istediği kadar yapabilir. Efdâl olanı az da olsa devamlı olandır. Her sabah ve akşam namazından sonra dünya kelamı konuşmadan yedi kez “ALLAHÜMME ECİRNÎ MİNE’N-NÂR” ve yine yedi defa “HASBÜNALLÂHÛ ve Nİ’ME’L-VEKÎL” namazdan sonra; normal namaz tesbihâtı33 DEFA “SÜBHÂNALLÂH”33 DEFA “ELHAMDÜLİLLÂH”33 DEFA “ALLAH-Û EKBER”1 DEFA “LÂ İLÂHE İLLALLÂHU VAHDEHU LÂ ŞERÎKE LEH, LEHÜ’L MÜLKÜ VE LEHÜ’L-HAMDÜ VE HÜVE ALÂ KÜLLİ ŞEY’İN KADÎR” dedikten sonra,300 defa “LÂ İLAHE İLLALLÂH”Tevhid en az üç yüz defa, beş bine kadar çoğaltılabilinir.Dua Edilir. GÜNLÜK VİRD’İMİZİN İÇERİSİNDE OKUNAN ZİKİRLERİN FAZÎLETLERİ HAKKINDA Âişe R. Anhâ şöyle dediعَنْ عَائِشَةَ رَضي اللَّه عنْهَا قَالَتْ كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم يُكْثِرُ أَنْ يَقُولَ قَبْل موْتِهِ سُبْحانَ اللَّهِ وبحمْدِهِ ، أَسْتَغْفِرُ اللَّه وأَتُوبُ إِلَيْهِ» متفقٌ عليهRasûlullah vefatından önce sık sık “Sübhânallahi ve bi-hamdihî, estağfirullâhe ve etûbü ileyh Ben Allah’ı ulûhiyyet makamına yakışmayan sıfatlardan tenzih eder ve O’na hamdederim. Allah’tan beni bağışlamasını diler ve günahlarıma tövbe ederim” derdi. Buhârî, Ezân 123, 139; Müslim, Salât 218-220. Ebû Hüreyre rivâyet edildiğine göre Rasûl-i Ekrem şöyle buyurduمن قالَ سُبْحَانَ اللَّهِ وَبحمْدِهِ، في يوْم مِائَةَ مَرَّةٍ ، حُطَّتْ خَطَاياهُ ، وإنْ كَانَتْ مِثْلَ زَبَدِ البَحْر“Bir kimse günde yüz defa Sübhânallâhi ve bi-hamdihî» derse, onun günahları deniz köpüğü kadar bile olsa hepsi bağışlanır.” Buhârî, Bed’ü’l-halk 11; Daavât 64, 65; Müslim, Zikir 28. Ayrıca bk. Tirmizî, Daavât 59, 62; İbni Mâce, Duâ 14. Âyet-i kerimede Yüce Allah şöyle buyuruyor kiاِنَّ اللّٰهَ وَمَلٰٓئِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّؕ يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلٖيماً“Şüphesiz ki Allah ve melekleri, Peygamber’e çokça salât ederler. Ey mü’minler, siz de O’na salevât getirin ve tam bir teslîmiyetle selâm verin!” el-Ahzâb, 56. İbn Mes’ûd rivâyet edildiğine göre Rasûlullah şöyle buyurduعن ابن مسْعُودٍ رضي اللَّه عنْهُ أنَّ رسُول اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قال أَوْلى النَّاسِ بي يوْمَ الْقِيامةِ أَكْثَرُهُم عَليَّ صلاةً» رواه الترمذي“Kıyâmet gününde insanların bana en yakın olanları, bana en çok salât ü selâm getirenleridir.” Tirmizî, Vitir, 21. Abdullah İbni Amr İbni Âs Rasûlullah şöyle buyururken dinlediğini söylemiştirعنْ عبد اللَّه بن عمرو بن العاص ، رضي اللَّه عنْهُمَا أنَّهُ سمِع رسُول اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم يقُولُ من صلَّى عليَّ صلاَةً ، صلَّى اللَّه علَيّهِ بِهَا عشْراً » رواهُ مسلم“Kim bana bir defa salâtü selâm getirirse, bu sebeple Allah Teâlâ da ona on misli merhamet eder.” Müslim, Salât 70. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vitir 26; Tirmizî, Vitir 21; Nesâî, Ezân 37, Sehv, 55. Ebû Hüreyre rivâyet edildiğine göre Rasûlullah şöyle buyurduعنهُ أنَّ رسُولَ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قال ما مِنْ أحد يُسلِّمُ علَيَّ إلاَّ ردَّ اللَّه علَيَّ رُوحي حَتَّى أرُدَّ عَليهِ السَّلامَ“Bir kimse bana salâtü selâm getirdiği zaman, onun selâmını almam için Allah Teâlâ ruhumu iade eder.” Ebû Dâvûd, Menâsik 96. Ayrıca bk. Ahmed İbni Hanbel, Müsned, II, 527. Câbir şöyle buyururken dinledim” dediعن جابر رضي اللَّه عَنْهُ قالَ سمِعْتُ رسُول اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم يقولُ أَفْضَلُ الذِّكرِ لا إله إلاَّ اللَّه“Zikrin en faziletlisi Lâ ilâhe illallah»tır.” Tirmizî, Daavât 9. Ayrıca bk. İbn Mâce, Edeb 55. Ebû Hüreyre rivâyet edildiğine göre Efendimiz şöyle buyurduأسعدُ النّاسِ بِشَفَاعَتِي يَوْمَ القِيَامَةِ مَنْ قَالَ لَا إله إلا اللهُ خالِصًا مُخْلِصًا منْ قَلْبِهِ“Kıyâmet gününde şefâatimle insanların en mutlusu, ihlâs ve tüm kalbiyle Lâ İlâhe İllallâh’ diyen kişidir.” Süyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, 1/92. Müslim ibni Hâris et-Temîmî nakline göre; Rasûlullah bir kere gizlice kendisine “Akşam namazından ayrılınca, kimseyle konuşmadan önce yedi kereاَللَّهُـــمَّ أَجِــرْنِي مِــنَ النّــــَارِ / Allahümme Ecirnî Mine’n-Nâr!“Ey Allah! Beni ateşten kurtar” de ki, şüphesiz sen bunu dersen, sonra da o gecende ölürsen, senin için ondan korunma kıldığın zaman da aynı böylece söyle ki, muhakkak sen o gününde ölürsen, sana ondan berat yazılır” buyurdu. Ebû Dâvûd, Edeb 110, 2/741, Hadis No 5079; İmam Hanbel, el-Müsned, 4/234, Hadis No 18083. Vird Ne Demektir? Hatme/Hatim Ne Demektir? Nakşibendilik yolunda vird, günlük ders olarak yapılan zikirdir. Bu ders, müridin kalbindeki manevi hastalıkları yok etmesi için verilir. Vird, kişiye özel verilen zikir dersidir. 24 saat içinde bir defa yapılır. En azı 5000 defa kalp üzerinde Allah adı zikredilir. sonrası kadar “letaif zikri” adı verilir. Bundan sonra da nefiy ve ispat kelime-i tevhid zikri adıyla zikir yapılır. Vird, kalpten Allah’ı zikretmenin adıdır. İzin Alarak Vird Çekmenin Önemi Vird dersine, sofiler arasında “tesbih çekmek” adı da verilir. İnsan kendi başına tesbih çekse beklenen faydayı göremez. Hatta zarar bile görebilir. Bu yola girmeden önce veya girdikten sonra kendi başına hareket ederek, usulüne uygun davranmayan bazı müridlere şeytan musallat olmuş olabilir. Ancak kamil bir mürşidin izniyle ve usulüne göre yapılan zikirde bu duruma rastlanmaz. Vird ve varidat, aynı kökten türetilmiş Arapça iki kelimedir. Varidat, kalbe gelen ilham ve manevi feyizler demektir. Çünkü mürşid-i kamil, müridine zikir dersi verirken telkin zikirden meydana gelen varidatı da bilir. Mürşid-i kamil, mürid nasıl zikretmesi gerekiyorsa ona göre ders verir. İnsanın manen kaldırabileceği kadar ders verir. O zaman mürid zarar görmez. Yoksa kişi, kendi başına istediği yapmaya kalkarsa faydadan çok zararını görebilir. “Vird tedavi etmelidir. Eğer mürid, virdini tamamladıktan sonra, Ben bu günahkar halimle Allah’ı zikretmeye ehil değilim. Eğer kurban, sen himmet etmezsen, bu zikir Allah katında makbul bir zikir olmaz’ diye düşünürse işte bu acizlik hali, Allah Teala’nın çok daha hoşuna gider. Bu, şaka değil, oyun değil, belki de müridin Allah katında en makbul amelidir.” Gavs-ı Sani hazretleri yolun büyüklerinden Gavs-ı Bilvanisi hazretleri bir sohbetinde, “Bir kimse, mürşidinden habersiz kere tesbih çekse, bir kimse de mürşidinden talimat alarak yine 5000 defa tesbih çekse, 5000 defa tesbih çeken daha fazla istifade etmiş olur” buyurmuştur. Çünkü vird-den maksat, kalbin manevi olarak çalışmasıdır. Sûfi, kalp virdini çekerek letaiflerinin harekete geçmesini sağlamış olur. Letaif Ne Demektir? Letaif, “insan bedeninde yer alan bazı zikir merkezleredir. Bu merkezler sayesinde insan bedeni zikreder hale gelir. Çünkü her insan bedeni toprak, su, hava, ateş ve nefisten meydana gelir. Bunlar yaratılmış maddi alemden birer parçadır. Onun için bunlara “halk alemi” denir. Diğer beş özellik daha vardır ki bunlar kalp, ruh, sır, hafi ve ahfadır. Bunlara da “emir alemi” denir. Emir aleminin maddi bir şekli yoktur. Yüce Allah insanı, bu on özelliği ile yaratmıştır. İnsandan kemal/manevi olgunluk istenmektedir. İnsan bedeninde emir aleminin letaif yerleri şöyledir Sol memenin dört parmak altı, kalptir. Sağ memenin dört parmak altı ruh letaifinin yeridir. Sol memenin iki parmak üstü de sır letaifinin, sağ memenin iki parmak üstü ise hafi letaifinin yeridir. Göğüs kafesinin üst ucu yani gırtlak çukurunun olduğu yer de ahfa yeridir. Nefsi letaifi iki kaşın orta yeridir. Bütün letaiflerin merkezi kalptir. İnsan bir mürşidin nazarını alınca, içindeki nefsin gücü azalmış; yani nefis felç olmuş gibi olur. İki kaşımız arasında bulunan nefsin başı ile iki kürek kemiği arasında yer alan nefsin ayakları toparlanmaya başlar. Etkileri azalır. O zaman letaifler yükselmeye başlar. Nefis de onlara tabi olur. Bu sayede nefsin kötü sıfatı değişmeye başlar. Virdin Faydası Bu yolda, ömründe doğru dürüst bir ibadet yapmamış, kötülüklerin hepsini işlemiş, tesbihini de samimiyetle ilk çektiği gün, bütün eşyanın zikrini duymaya başlamış kişiler vardır. Bundan daha güzel olanı şudur; bu yolda, Rabbül aleminin aşk ve muhabbeti, zikir ile kalpte nasıl devamlı tutulacağı öğretilir. Vird çekerken mürid, lisan-ı hal ile, “Göklerin ve yerin Rabb i kimdir?” Ra’d 13/16 buyuran Rabbimiz’e, “Allah’tır” diyerek cevap vermiş olur. Zira kalbimiz, yüce Allah’ın evidir. Biz de ayette geçtiği gibi, “De ki, Allah” Ra’d 13/16 sırrınca, “Allah” diyerek bu evin kapı tokmağını vurmuş oluruz. Virdin Temel Özelliği Kalp Allah’tan başka her şeyi unutursa, gerçek kulluğun gereği olan her şey kendiliğinden kalbe dolar. Çünkü kalp görülmeyen, tutulmayan bir şeydir, yani madde değildir, yer kaplamaz. Ancak yürek dediğimiz et parçası farklıdır. Tasavvuf, kalbin ıslah edilmesiyle ilgilenir. Kalbin yürekle ilgili olan kısmı, aklın beyin ile olan ilgisine benzer. Mesela bir şişeye hava sokmak için uğraşmak gerekmez. Şişedeki sıvıyı boşaltmak yeterlidir. Şişedeki sıvı boşaltılınca hava da kendiliğinden içeri girer. Kalp de buna benzer. Mahlûkların sevgisi hatta düşünceleri kalpten çıkarılınca oraya Allah sevgisi, nuru, feyzi, marifeti kendiliğinden girer. Onun için bu yolun büyükleri virde, gizli zikir özelliği ile bakmışlardır. Çünkü zikir gizli olarak yapıldığı zaman pek çok kalbi hastalıktan kişiyi kurtarır, ıslah eder. Mesela sadat-ı kiram efendilerimiz vird esnasında, “Vesvese gelirse onu kovmaya çalışmayın. Zira aslında vesvesenin bir zararı yoktur. Siz vesveseye hiç aldırış etmeyin, ona itibar etmeyin ve düşünmeyin. Onunla alakadar olup durmayın. Fakat virdi çekmeye devam edin. Çünkü vird çekmeye devam ederseniz, zikrin nuru meydana gelir ve bu nur kalbe tesir eder” buyurmuşlardır. Çünkü insanın kalbine tesir eden kelimeler değil, onun içindeki nurdur. Kalbe nur girdi mi vesvese de kaybolur. Bu sebeple mürid, virdi çekmek için gösterdiği gayretten dolayı vesvese geldiğini bilmelidir. Sevgili Peygamberimiz SAV buyurmuş “İnsanı korumakla görevli hafaza meleklerinin işitmediği gizli zikir, onların işittiği açık zikirden yetmiş kat daha faziletlidir.” Vird Ne Zaman Çekilir? Virde başlama ve bitirme saati çok önemlidir. Mürid bir vakti sabah, öğlen, ikindi, yatsı belirleyip ona niyet ederek kendine o vakti adet edinmelidir. Bu kimse arada bir uyuyakalmış, hasta olmuş, ve benzeri belirlediği vakte riayet edemezse bir şey olmaz. Efdal olan imsaktan imsağadır. Vird dersi yirmi dört saat içinde tamamlanır. Yukarıda söylediğimiz gibi başlangıç saati ile bitirme saatini herkes kendi durumuna göre ayarlayabilir. Malum; oruç tutarken imsak vakti girince, eski gün de bitmiş oluyor. İmsak vakti başladığında nasıl ki yemek ve içmek sona eriyorsa; aynen bunun gibi, virde başladığımız saatten yirmi dört saat sonrasına kadar zikir yapabiliriz. Ancak 24 saat bitince, yeni günün vazifesi başlamış olur. Şeyh Abdurrahman-ı Tahi hazretleri buyurdu “Virde sabah ve akşam vakti arasında herhangi bir vakit tahsis edilmesi gerekir. Çünkü bu güneşin doğuşu ile batışı vaktinde ve ikisi arasındaki zamanı ihya etmek, bu yolun büyüklerine göre en mühim işlerdendir. Hatta büyükler bu işi, tarikatta farz kılınmış namaz gibi önemli görmüşlerdir.” Vird Nasıl Çekilir? Vird tesbih ile çekilir. tesbihi sağ elimize alırız. Daha önce letaifte tarif ettiğimiz şekilde kalbimizin hemen alt kısmına elimizi koyup dilimizi damağa yapıştırarak her bir tesbih tanesini “kalbimizden” Allah Allah diyerek çeviririz. Bunu söylerken dilimizin damağımıza yapışık olmasına dikkat ederiz. İçimizden söylediğimiz Allah kelimesinin manasını düşünürüz. Kalbin illa o kelimeyi söyleyip söylememesi mühim değildir. O mananın kalbe yerleşmesi lazımdır. Burada kıymetli olan, kalbin her seferde atışına uygun olarak “Allah… Allah…” demesi değildir. Asıl önemli olan, “Allah” manasının kalbe yerleşmesidir. Bu mana kalbe yerleşince, kalbin devamlı Allah’ı hatırlama kabiliyeti ortaya çıkmış olur. Mananın kalbe yerleşmesinin anlamı şudur Diyelim ki yalnız kalbin atışı ile beraber olarak Allah kelimesi söylenmiş olsa; normal bir kalp dakikada altmış kere atar. Biz de dakikada altmış kere “Allah… Allah…” demiş oluruz. Ama mana oraya yerleşirse kesintisiz binlerce kere “Allah… Allah…” diye zikir meydana gelir. Onun için biz, yalnız kelimenin manasını düşünüp bu manayı kalbe yerleştirmeye gayret ederiz. İnsan o manayı kalbe yerleştirdiği zaman artık o kelimeyi söyleyince artık kelimenin anlamına takılıp kalmaz. Peki, “Allah” kelimesinin manası kalbe yerleşince ne olur? İşte o zaman Peygamber Efendimiz’in SAV tarif ettiği “ihsan makamı” elde edilmiş olur. İhsan makamına ulaşan kişi, sanki devamlı Allah Teala’yı görür gibi yaşamaya çalışır. “Mürşidin sureti, göz önüne gelmediğinde rabıta yaparken acele etmeyin. Virdin başında ve sonunda mürşidin sureti göz önüne gelmese de rabıta yapmak gerekir; işlediğin günahı düşün.” Şeyh Abdurrahman-ı Tahi hazretleri İnsana Ne Kazandırır? Bu yolun büyükleri, kalbi, boş bir kaba benzetirler “İnsan, bir kamil mürşide tabi olmadan önce nefis, bu kabın içerisine dünya düşüncesini ve sevgisini doldurur. Halbuki Rabbü’l-alemin kalbi, kendi sevgisinin ve zikrinin doldurulması için yaratmıştır. Aksi halde nefis, insan kalbini yaratılış gayesinden başka şeyler için kullanmaya başlar.” İşte sadat-ı kiram, kalpteki yaratılış gayesine uygun olmayan, işe yaramaz şeyleri kalpten çıkarırlar. Onların yerine Allah Teala’nın sevgisinin, zikrinin kalbe yerleşmesi için bize bir usul gösterirler. “Zikir çekmeyen gerçek manada Nakşibendi olamaz.” Gavs-ı Sani hazretleri Bu vird dediğimiz tesbih çekme işi, kalpteki dünya sevgisini yavaş yavaş çıkartır. Yerine Allah Teala’nın gerçek sevgisini koymaya başlar. Kalp zikri tamam olunca da letaiflere geçilir. Tesbih bu sefer letaifler vücudun manevi zikir merkezleri üzerinde çekilir. Letaif zikri çekenler de tesbih çeker. Nihayet letaif zikri de bir müddet sonra biter. Kalp zikri dediğimiz ders, maksat hasıl oluncaya kadar devam eder. Netice manevi hastalıklardan kurtulmaya bağlıdır. Hastalıklar geçince ne olur? Mürid de insan-ı kamil olur, eğer ilmi icazeti varsa insanlara irşad etme izni verilir. Kamil mürşidler, evliyalar mutlaka bu safhalardan geçmişlerdir. Bu makamları geçen kişilere, dışarıdan baktığınızda bir değişiklik göremezsiniz. Onun için insan, evliyayı karşısında görse hemen ayırt edemez. Çünkü değişiklik içeride kalpte olur. Değişiklik içte olduğu için insan dışarıdan bakmakla bir şey anlamaz. Şeyh Abdurrahman-ı Tahi hazretleri buyurdu “Yüce Allah bir kimseye, fazilet ve ihsanıyla bu yola girmeyi, bir şeyhi sevmeyi, ilahi muhabbetten içirmek suretiyle iyilikte bulunmuş olsa, bu yolun büyükleri, o kişide ihlas, muhabbet ve teslimiyet meydana gelmesi için bu halin peşinden vird dersi verirler.”Sadat-ı kiram efendilerimiz, kalplerdeki hastalıklardan bizi kurtaracak manevi doktorlardır. Doktorun verdiği reçeteyi takip etmek lazımdır. İnsan kendi aklına göre günde şu kadar Kur’an okursam, şu kadar salavat çekersem, şöyle yaparsam şöyle sevap olur, böyle sevap olur, diyerek bu seviyeye gelemez. Çünkü bunların bizi nasıl tedavi edip etmeyeceğini bilmiyoruz? Hangisi yapılırsa daha faydalı olur, biliyor muyuz? İlacın dozunu doktor biliyor, doktorun dediğini yapmak gerekir. Peki, bizler Allah’tan haşa uzak mıyız? Elbette değiliz; zira müslümanız. Burada anlatmak istediğimiz, Müslümanlığın değerinin nasıl artacağıdır. Çünkü Allah Teala her zaman kullarına yakındır. Ama biz, Allah’a yakınlaşmıyoruz. O devamlı bizim yanımızda olduğu halde biz O’nu her zaman hatırlamıyoruz. Niye? İçimizdeki manevi hastalıklardan … Halbuki insanın asli görevi, Allah’ı her zaman hatırlamak ve anmaktır. Gavs-ı Sani hazretleri buyurdu “Gönlün gıdası zikirdir. Günahlar, şeytanın gıdasıdır. Kalbini diriltmek ve beslemek isteyen kimse, yüce Allah’ın zikrine devam etmelidir. Günah işleyenler, kalplerini zayıflatıp şeytanı kuvvetlendirmiş oluyorlar. Şeytanı kuvvetli olanın da dini zayıf oluyor.”Mürid vird çekmeye başlayınca, daha önceden bedenimizi kendi bildiği gibi çekip çeviren nefis, bu defa zayıflamaya başlar, yalnız kalır. Bedenin organları da ibadet etmekten zevk alır. Çünkü “halk alemi”nden olan nefis, “emir alemi”nden olan kalp karşısında mağlup olmuş ve onun emrine girmiş olur. Onun için de beden ibadet etmekten haz duymaya başlar. Bu yüzden vird çok önemlidir. Gavs-ı Hizani hazretleri buyurdu “Nafile amelleri, kamil bir mürşidden izin almadan kimse yapmasın. Eğer kamil bir şeyh bulamaz ise o zaman istifade etsin.” Hamdolsun alemlerin Rabb’ine, Salat ve selam O’nun Habib-i Ekremi’ne, aline ve ashabına … Ahmet ÇAĞIL & Mehmet ILDIRARVird Ne Demektir Antika ve Porselen Tamiri Antika Hastanesi Gelen Arama KayıtlarıTarikat dersinde 5000 kac dakikada yapılmalıdır Gafletsiz vird nasıl çekilir? Gün içerisinde kişin aklına ne kadar Allah geliyorsa o kadar kişi virdini gafletsiz olarak çeker. Ama gün boyunca dünyalık ile uğraşan kişinin virdini gaflet ile çekmesi normaldir. Fakat gafletle de dahi olsa vird çekilmeli ve bırakılmamalıdır. Çünkü nefis hiç bir zaman zikir çekmeyi istemeyecektir. Onun için zorla çekmek lazımdır. Böylelikle zamanla o da alışacaktır. Bu alışma sürecinin evreleri bulunmakta olup en zoru ilk 30 gün sürecidir. Bu süreci aşan 4 ay kendini zorlamalı ve virde devam etmelidir. 4 aydan sonra en azından ilk günkünden daha rahat olacaktır. Sonrasında her geçen zaman zikrin tesirlerini yavaş yavaş görmeye başlayacaktır. Bu tesirleri merak ettiyseniz eğer zikrin faydaları nelerdir başlıklı yazımı okuyabilir sonrasında da zikir çekmenin fazileti nelerdir adlı yazıma geçebilir ve bu hususta detaylı bir bilgiye sahip kadar anlattıklarımıza göre gafletsiz vird çekebilmek için iki şey önemlidir. Birincisi gün içerisinde sürekli Allah’ı zikreder halde olmak. Örneğin yemek yerken, tuvalete girerken, çalışırken ve dinlenirken. Yani kısacası her zaman İkincisi kendimizi vird çekmeye zorlamalı ve gafletle dahi olsa virdimizi hiç bir zaman çekmemezlik yapmamalıyız. Eğer tek seferde çekmek zor geliyorsa virdinizi gün içerisinde üçe, dörde, beşe veya daha fazlaya bölebilirsiniz. Zaten büyükler bölerek çekmenin tek seferde çekmekten daha faziletli olduğunu dışında helal yemek, yalan söylememek, gıybet, dedikodu vb. büyük küçük her türlü günahtan kaçınmak gereklidir. Özellikle haram yemenin ve haram işlemenin gafletsiz vird çekememek üzerinde büyük etkisi vardır. Bu yüzden kişi zaman zaman kendini gözden geçirmeli ve bu anlattığım hususların kendisinde olup olmadığını kontrol etmelidir. Bu kontrolü de ahlak ve alışkanlık haline getirip sürekli yapması insan çokça hata yaptığı gibi çokça tövbe etmesini de bilmelidir. Nitekim Efendimiz ﷺ günde 70 kez tövbe ettiğini ve sıkça edilmesi gerektiğini de tavsiye etmiştir. Son olarak vird çekerken başka şeyleri düşünmemizde gafletsiz çekmemizi engelliyor olabilir. Bu sebeple vird çekerken ne düşünmeliyiz başlıklı yazımı okumanızı tavsiye ederim. Böylelikle inşallah gereksiz düşüncelerden kurtulur ve gafletsiz bir şekilde vird çekebilirsiniz. Hak dostlarının temel prensiplerinden birisi de “Vukuf-i Adedî” dir. Manası, zikirde mürşidin tespit ettiği sayıya dikkat etmek, ölçüyü korumak, usule uymak, gerçek hedefe yönelmek ve böylece kalbi uyandırıp Yüce Allah ile huzura ulaşmaktır. Kısaca usulünce ilacı içip şifa işte usül esastır. Usül işin temelidir. Arifler şu prensipte söz birliği etmişlerdir “Usülsüz vusül olmaz.” Yani, usüle uymayan hedefe yolda hedef Yüce Allah’tır. Usül ise edebe uymaktır. Edep, lazım olanı yapmaktır. Bu yolda neyin lazım olduğunu rehber belirler. Rehber Kur’an ve Sünnet’tir. Alimler Kur’an ve Sünnet’in tercümanıdır. Yolcuya düşen rehberine uymaktır. Arifler vukuf-i adedî prensibini Kur’an ve Sünnet’ten almışlardır. Onunla hak yolcularına bir çok edep ve usul öğretmişlerdir. Bu usüller delil ve tecrübeye dayanır. Bu prensibin izahı içinde şu sorulara cevap bulacağız . GENEL ZİKİR, ÖZEL ZİKİR Zikirde sayı önemli midir? Herkes istediği şekil, usul ve sayıda Yüce Allah’ı zikredemez mi? Gaye sayı mıdır, zikir midir? Zikirden gaye nedir? Mürşidlerin belirlediği zikrin dışına çıkan bir mürid niçin zarar görür? Çok zikirden zarar gelir mi? Farklı zikir yapan çarpılır mı? Zikir çekmeyen terbiye olmaz mı? Zikir vazifesi ne zaman biter? Zikir, genel ve özel olarak iki şekilde yapılabilir. Genel zikir bir zaman ve sayı belirlemeden günlük yaşantı içinde devamlı zikir ve fikir halinde olmak ve kalben Allahu Tealâ ile huzur halini muhafaza etmektir. Bu herkesin ilâhi sevgisine, ilmine, terbiyesine, tefekkür kabiliyetine ve manevi nasibine göre değişir. Yatarken, kalkarken, yerken, içerken, vasıtaya binerken, eve, camiye, işyerine girip çıkarken, bir işe başlarken, acı-tatlı olaylarla karşılaşıldığında öğretilen zikirleri yapmak bu kısma girer. Bu tür zikirler günlük virdden ayrıdır, yapılan amelin edebidir. Özel zikir ise zamanı, sayısı ve şekli belirlenerek yapılan zikirlerdir. Bunların bir kısmını Hz. Peygamber Efendimiz öğretmiştir. Bize onları öğretildiği gibi yapmak düşer. Fayda ve fazilet bundadır. Aksini yapan hayırdan mahrum olur, vebale girer, zarar eder. ŞEKİL VE SAYILAR NEDEN ÖNEMLİ? Mesela, Efendimiz farz namazlardan sonra otuzüç’er defa “sübhanellah”, “elhamdülillah” ve “Allahu ekber” zikirlerinin yapılmasını ve bunun “lâ ilâhe illallahu vahdehu lâ şerike leh” zikriyle yüze tamamlanmasını tavsiye buyurmuştur. Buna aynen uyulmalıdır. Bu zikirler namazın peşinden yapıldığında sayısı bellidir. Bu sayıdan az veya çok yapmak uygun değildir. Onları otuzbeşe çıkaran kimse zarar ettiği gibi, otuzikide bırakan da zarardadır. Bazı zikirlerde fazilet sayıya bağlanmıştır. Sayıyı korumayan kimse fazileti kaçırır. Yüce Allah’ı zikirden zarar olmaz diye bu sayıyı artırmaya çalışmak doğru değildir. Bu, şeytanın oyunudur. Çünkü şeytan kula emredilen bir ibadeti hepten terk ettiremezse, onu istenenden az veya çok yaptırarak faziletini yok ettirir. Kulluğun esası, Allah ve Rasülü tarafından istenileni yapmaktır. Dinimizin vaktini, şeklini ve rekâtlarını belirlediği namazlar da bu kısma girer. Onlarda kendi akıl ve tercihimizle artırma, eksiltme yapamayız. Ezan, kamet, teşrik tekbirleri, telbiye gibi şekli belirtilen zikirler de böyledir. VİRD NEDİR? Özel zikirlerin bir kısmı alim ve ariflerce tespit edilmiştir. Bu tür zikirler, yapanların tercihine bırakılmıştır. Onlar, “Allah’ı çokça zikredin” emrine girer. Bu zikirlerin zamanı, sayısı, şekli ve yapılma usulü ariflerin içtihadına dayanmaktadır. Terbiye sahasında müçtehid olan kâmil mürşidlerin içtihat yetkisi vardır. Onlar bu zikirleri bir delil, müşahede ve tecrübeyle ortaya koymuşlardır. Tasavvuf terbiyesinde işte bu zikre “vird” denir. Vird, her gün belirli zaman dilimi içinde yapılmak üzere belirlenmiş vazifelerdir. Bunlar, “Allah”, “lâ ilâhe illallah” gibi zikir lafızları yanında, namaz, Kur’an, salât u selam, tefekkür, murakabe ve rabıta gibi vazifelerdir. Bu vazifeler dinin övdüğü zikirler ve ameller içinden seçilmiştir. Onları ya ehli olan bir kimse kendi başına seçip uygular. Ya da bu vazifeler bir ehil mürşide tabi olunarak onun nezaretinde yapılır. Bu zikirleri tek başına yapan kimse alim, arif, kâmil ve tecrübeli olmalıdır. Yoksa işi zor, tehlikesi çok olur. Çünkü zikirler farklı faydaları ve neticeleri olan ilaçlar gibidir. Ehil olmayan kimse kalbe ilaç olacak zikri seçerken yanılabilir, uygulamada yanlışlık yapabilir, sırayı karıştırabilir. Ayrıca, tek başına çekilen bir zikre şeytan müdahele edip edebini çiğnetebilir, safiyetini bozabilir, hedefini değiştirebilir. Kâmil bir mürşidin terbiyesine giren kimse ise bu tür durumlarla yalnız değildir. Kâmil mürşid, manevi hastalıklarda mütehassıs doktordur. O, hangi manevi hastalığa ne tür bir zikrin ilaç olacağını bilir. Günlük vird ilaç gibidir. Bu ilacın ne zaman ne kadar alınacağını manevi doktor olan mürşid belirler. Hastaya ilacı reçeteye uygun olarak içmek düşer. Kâmil mürşid, vird verdiği kimseye sevgi ve feyiz de verir. Onu kontrol eder. Dua ile destekler. Şeytanın tuzaklarını tanır, hilelerini bilir. Onun zikri kullanıp müridi düşürebileceği benlik, ibadetine güvenme, insanları küçük görme, Allah rızasını unutup keşif keramet gibi şeylere yönelme tehlikelerine karşı tedbir alır. Mürşidin feyzi ve faydası müritteki samimiyet, itaat, gayret ve edebe bağlıdır. Mürşidin verdiği zikri beğenmeyen, onu yeterli görmeyip az veya çok bulan, başka zikirlere heves eden kimse, gizli bir muhalefet içindedir. Bunda ayrıca mürşidine karşı bir itimatsızlık ve ciddiyetsizlik mevcuttur. Bu durumdaki bir kimsenin mürşidden alacağı feyzi kesilir, kalbi karışır, terbiye yolu tıkanır, amel aşkı söner, hizmet heyecanı biter. Eğer durumunu mürşidi ile istişare etmez ise, bir zaman sonra onu terk eder; aklı, nefsi ve şeytanı ile baş başa kalır. ZİKİRDE ASIL HEDEF Arifler, zikirde verilen sayıya dikkat etmekle birlikte, asıl hedefin sayı değil, kalp huzuru ve ahlâk güzelliği olduğunu belirtmişlerdir. Büyük veli Alauddin Attar zikirden maksadın ne olduğunu şöyle açıklar “Zikirde sayının çok olması önemli değildir. Asıl önemli olan, kalbin zikrettiği Yüce Rabbi ile huzur bulmasıdır. Zikrin fayda vermesi ve kulda eserini göstermesi için bu gerekir. Zikrin tesiri önce kalpte, sonra bedende olur. Gerçek zikir kalpte Allah’tan gayri her şeyi siler, temizler. Kalpte ilâhi cezbe, aşk, tecelli ve birlik hasıl olur. Bu zikir sayesinde insan ilâhi tecellilere ulaşır, marifete erişir, ilm-i ledün sahibi olur.” Nakşî yolunun piri Şah-ı Nakşibend de vukuf-i adedîyi ledün ilminin başlangıcı görür ve der ki “Gizli zikri bu usul üzere çekenler, bütün benliklerinde Yüce Allah’ın azametini hissederler, O’nun tecellilerini bütün eşyada müşahede ederler.” Bu neticeye uygun olarak arifler zikri tek sayılar üzerinde yapmayı tavsiye ederler. Mesela bir nefeste üç, beş, yedi veya yirmi bir kere zikretmeli, zikri tek sayılarda bitirmelidir. NE ZAMANA KADAR ZİKİR? Arifler der ki Zikrin sayısı ve şekli değişebilir, fakat kuldan hiçbir zaman zikir vazifesi düşmez. Bu vazife ölene kadar sürer. Berzah ve ahiret aleminde de devam eder. Ayrıca, zikir ne kadar yüksek olursa olsun, kuldan hiçbir ibadeti düşürmez. Gerçek zikir, ibadetlere lezzet katar, kalbi destekler, kulu istikamet üzere tutar. Bazıları, her şey zikirden ibarettir diyerek, bütün ibadetleri terk etmişlerdir. Bu büyük bir hatadır. Böyle düşünmek haramdır. Biz zikir ile ulaşacağımız yere ulaştık, artık namaz, oruç, hac gibi ibadetlere gerek yok. Haramlar da bize zarar vermez, asıl hedef kalp huzurudur’ diyenlere büyük veli Cüneyd-i Bağdadi şu cevabı vermiştir - Evet ulaştılar, ama cehennem ateşine! İbnu Acibe, İkazu’l-Himem Şu uyarı da onun “İşin başında Allah ile arasındaki hukuku sağlam ve güzel yapmayan kimse, manen ilerleyemez. Bu vazifelerin başında farzları yapmak, haramlardan kaçınmak, günlük virdlere devam etmek, fazilet olan işlere sarılmak, şüphelerden kaçınmak gelir. Kim bunları yerine getirirse, bundan sonrasını Allah kendisine ikram eder.” Hânî, el-Kevakibü’d-Dürriyye Büyükler, kim mürşidinin sırrına ulaşmak istiyorsa virde sarılsın. Çünkü mürşidin sırrı onda gizlidir, demişlerdir. Bir adam Cüneyd-i Bağdadi elinde tesbih gördü. Hayret etti ve “Sen bu derece yüksek şeref ve makam sahibi bir insan iken, hâlâ elinde tesbih mi taşıyorsun?” diye sordu. Büyük arif adama döndü ve dedi ki - Evet tesbih taşıyorum. O benim bu makamlara ulaşma sebebimdir. Onu hiçbir zaman terk etmem.” İkazu’l-Himem Sabit el-Benanî oğlu anlatır Vefatı yaklaştığında babamın yanına vardım. Kendisine kelime-i tevhidi telkin etmek istedim. “Babacığım lâ ilahe illallah de!” diye hatırlatmada bulundum. Bana dönerek “Oğlum! Beni kendi halime bırak. Ben şu anda günlük altıncı virdimi yapmakla meşgulüm.” dedi. İbnu’l-Cevzî, Sıfatu’s-Safve GİZLİ ZİKİR ZİKRİN EN HAYIRLISI Zikirde esas olan gizliliktir. Çünkü zikredilen zat Allahu Tealâ’dır. O, kula şahdamarından daha yakındır. Bir defasında yolculuk esnasında Ashab-ı Kiram’ın yüksek sesle tekbir getirdiğini işiten Rasulullah Efendimiz, onları şu şekilde uyarmıştır “Böyle sesinizi yükseltip kendinizi yormayın. Siz kulağı sağır veya uzaktaki birisini çağırmıyorsunuz. Sizler, gizli açık her şeyinizi işiten, size çok yakın olan ve hep sizinle beraber bulanan Allah’ı zikrediyorsunuz.” Buharî, Müslim, Ebu Davud Cenab-ı Hak kulun kalbine nazar etmekte ve onun içinden geçen düşünceleri bilmektedir. Bu durumda sesi yükseltip O’na bir şey duyurmaya hacet yoktur. Esas mesele kalbin uyanması ve Allah’a yönelmesidir. Gizli zikir iki şekilde olur. Birincisi sadece kalple yapılır, ikincisi kalp ve dille yapılır. Ancak dilin katıldığı zikirde ses yükseltilmez, sadece kendi duyacağı kadar söylenir. Gizli zikir Rasulullah Efendimiz tarafından en hayırlı zikir olarak tanıtılmıştır. Ahmed, Ebu Ya’la, İbnu Hıbban Kudsî hadiste, “Kulum beni gizlice içinden zikrederse, ben de onu zatımda zikrederim.” buyurulmuştur. Buharî, Müslim Gizli zikri tercih eden arifler, işe kalpten başlamaktadır. Zikir ilk safhada sadece kalp ile yapılmaktadır. Zikir için Allah lafzı tercih edilmektedir. Dil damağa yapışık halde tutulup, kalp ile “Allah... Allah...” diyerek zikir çekilmektedir. Allah lafzı, Alemlerin Rabbi Yüce Yaratıcımız’ın özel ismidir. Diğer bütün ilâhi isimleri içinde toplamaktadır. Bu ism-i şerifle zikir çekildiğinde, bütün ilâhi isimlerin tecellisine ulaşılmış olmaktadır. Bu zikir kalp, ruh, sır, hafi, ahfa ve nefs latifeleri üzerinde çekilerek vücuda tam yerleştiği zaman, zikirlerin en faziletlisi olan “lâ ilâhe illallah” zikrine geçilmektedir. Ancak bu zikir kalp ve dil ile birlikte çekilmekte ve böylece bütün vücut zikre katılmış olmaktadır. Gavs-ı Sânî bir sohbetlerinde zikir hakkında şöyle buyurdular “Zikir kalbin gıdasıdır; gıdasını almayan kalp zayıflar, sonra ölür. Kalp ancak zikir ile beslenir, kuvvetlenir, tatlanır, manen hayat bulur. Haramlar ve işlenen günahlar ise, şeytanın gıdasıdır. İşlenen günahlar, insanın kalbini zayıflatır; onun düşmanı olan nefsi ve şeytanı kuvvetlendirir. Bu nedenle, insanın içinde kalp, nefis ve şeytan devamlı mücadele hâlindedir. Rabbü’l-Alemin “Dikkat edin, uyanık olun; kalpler ancak Allah’ın zikriyle huzur bulur,” buyurmuştur.” Ra'd 28 KALP ZİKRİ vird Nasıl çekilir... Kalp zikri dersi almanın bazı şartları vardır 1-mürşide intisap edip adapları yapacak. 2-Sadatların isimlerini ezberleyecek. 3-Sağ elinin şehadet parmağı olacak. Bu ders herkese tavsiye edilir, kendi irade ve arzusuna bırakılır, zorla yaptırılmaz. Zikir dersi isteyen müride ilk olarak kalp zikri verilir. Kalbin üzerinde Lafza-i Celal Allah zikri çekilir. Bu zikir en az beş bindir. Bu sayının altına düşülmez. Onun nasıl çekileceğini bizzat mürşid veya onun görevlendirdiği vekili tarif eder. Bu zikir şu şekilde yapılır Mürid, abdestli olarak kıbleye karşı adap üzere oturur. Önünde iki tane tesbih bulunur. Birisi zikir çekeceği tesbih. Diğeri de ne kadar çektiğini belirlemek için kullanacağı tesbih. Beş bin zikir çeken kimse yüzlük tesbihi elli defa devir yapacağı için bunu belirlemek için tesbihlerden birisinden elli tane ayırır ve onu sol eline alır. Başına ön tarafını dizlerine kadar örtecek bir bez atar. Beyaz bez tercih edilir. Sonra gözlerini kapatır. Zikre başlarken, günahların kalbi sardığı, bu hâlle gerçek zikrin çekilemeyeceği, ilahi yardıma muhtaç olduğunu düşünerek 25 defa estağfirullah der. Peşinden 8 sekiz adet Fatiha okuyup 8 şart kısmındaki sırayla bağışlar; ancak hediye edilen Sadatların ruhlarından istimdat isteme yoktur. Kalbin uyanması, toplanması ve zikre hazırlanması için biraz beş dakika kadar veya daha kısa mürşid rabıtası yapar, mürşidden manevi destek ve feyiz bekler. Sonra, sağ elindeki tespihini elinin başparmağı ile orta parmağını birleştirip sol memenin dört parmak aşağısındaki insani kalbinin üzerine kor. Dilini damağına yapıştırıp şehadet parmağı ile tespihi hızlıca çevirirken kalbiyle Allah Allah Allah diye zikreder. Yüzlük tespihi sonuna kadar çevirince, diliyle kendi duyacağı bir sesle “ilahi ente maksûdî ve rızâke matlubî” der. Bunun anlamı şudur Allahım! Benim maksadım sensin, aradığım ise senin rızandır.’ Bunu söylerken, aynı anda bu sözünde sadık olmadığını, nefsinin yalancı olduğunu düşünür. Tekrar azimle zikrine devam eder. Bu duayı her yüzden sonra söyler ve böylece tespihi elli defa çevirerek 5 beş bin virdi tamamlar. Virdin sonunda, amelimi hakkıyla yapamadım diye üzülür, Allah’ın rahmetine güvenir, zikir esnasındaki kusurları için 25 defa estağfirullah der ve gözlerini açar. Vird esnasında rabıta yapılmaz, bu tehlikelidir. Virtte kalb sadece zikre bağlanır; alemlerin Rabbini zikrettiğini düşünür, bütün dikkatini kalbindeki zikirde toplar. Kalp zikrini vekiller 21 bine kadar artırabilirler. Alınan bir zikrin vücuda yerleşmesi ve vücudun zikre alışması için en az 4 ay çekilmesi güzel olur. Bundan sonra istenirse artırılır. Ancak özel durumlar ve gelişmeler olursa bu süreden önce de mürşide veya vekiline danışılır. 21 binden sonrası Letâif virdine girer ve onun zamanını mürşid belirler. LETÂİF ZİKRİ Önce letâifler hakkında biraz bilgi verelim. Letâif, insan vücuduna yerleştirilmiş manevi, nuranî cevherlere verilen bir isimdir. Bunlar gizli, sırlı ve iç bünyede saklı cevherlerdir. Baş gözüyle görülmezler, ancak gördükleri vazifelerden varlıkları anlaşılır. İnsanın aslı bunlardır. Bu cevherler mümin kafir her insanda mevcuttur. Kâmil mürşidler bu cevherleri ilim, tecrübe ve müşahede ile tanıyıp yerlerini ve vazifelerini tespit etmişlerdir. Bu konudaki açıklamaların özeti şudur Cenab-ı Hakk insanı on asıl şeyden yaratmıştır. Beşi mahlukat alemi denilen hâlk alemindendir. Bunlar toprak, su, hava ateş ve nefistir. Bunların başkanı ve hakimi nefistir. Ölçü ve hesap ile bilinebilen, gözle görülen ve incelenebilen cisimlerden oluşan aleme hâlk alemi’ denir. Diğer beş unsur ise, asılları alem-i emirden olan insani kalb, ruh, sır, hafi ve ahfadır. Bunların başkanı ve hakimi kalptir. Ruhun sarayı kalptir. Ruh kalbe hâkimiyetini kurunca, kalp bedeni ona göre yönetir; ruh vasıtasıyla aldığı ilâhi feyiz ve terbiyeyi bedenin bütün işlerine yansıtır. His, hayal, yön ve mekanla sınırlanmayan, mesafe ve maddesi olmayan, Allahu Teala’nın ol’ emri ve iradesinin tecelli etmesiyle yaratılan şeylere emir alemi’ denir. Allahu Teala yüce kudreti ve ince hikmetiyle her iki alemin latifelerini aşk yoluyla aralarını birleştirmiş ve kaynaştırmıştır. Öyle ki bunlar birbirinden ayrılmak istemezler. Bu aşktan dolayı hâlk aleminin latifeleri emir aleminin latifelerini hükmü altına almıştır. Letaiflerin Vücuttaki Yerleri Kalb, sol memenin dört parmak altındadır. İlahi huzur ve tecelliyat mahâllidir. Ruh, sağ memenin dört parmak altındadır. İlahi aşk ve muhabbet mahâllidir. Sır, sol memenin iki parmak üstündedir. İlahi marifet mahâllidir. Hafi, sağ memenin iki parmak üstündedir. ilahi tecelli ve nurlar içinde kaybolma mahallidir. Buna istiğrak denir. Ahfa, göğüs kafesinin üst ucundan yani gırtlak çukurundan iki parmak kadar aşağıdır. İlâhî sır mahallidir. Gizli ilimler ve tecelliler merkezidir. Burada elde edilen duruma izmihlal denir. Nefs latifesinin yeri iki kaşın ortasıdır. Bütün latifelerin merkezi kalptir. Kalb ruhun sarayı hükmündedir. Terbiye olmamış nefs, devamlı kötülüğü emreden sıfatıyla kalbi tamamen hükmü altına aldığı zaman, kalbden Allah için hiç bir hayırlı amel çıkmaz. Bu durumda ruh da, nefsin arzularına bağımlı hâle gelir. Artık kalb ve ruh asli vazifelerinden uzaklaşmış ve ölmüşçesine gaflete düşmüş olurlar. Bu hâl kalbin perdelenmesi ve günahlarla kararmasıdır. İnsanın bu durumdan kurtulması için çok ciddi bir tedaviye ihtiyacı vardır. Bu tedavinin en güzel ve en kolay yolu bir mürşid-i kâmilin elinden tövbe alıp, kendisine intisap edip manevi terbiyeden geçmektir. Mürşid-i kâmil, kendisine intisap eden müride önce güzel bir tövbe yaptırır. Sonra zikir telkin eder. Bu zikrin nuru ilk olarak kalbe, sonraları diğer letaiflere sirayet eder. Zikre devam edildiğinde kalpten Allahu Teala’nın sevmediği ve razı olmadığı düşünceler silinip gider. Zikir kalbe iyice yerleşince her hâlde zikretme hâline geçer, böylece gaflet yok olur. Zikir sayesinde insanın sıfatları değişir, insanda Cenab-ı Hakk’ın razı olduğu ahlak ve sıfatlar oluşur. Mesela münafıklık, nefsin kötü sıfatlarından birisidir. Vücuttaki su unsurunun özelliği ile irtibatlıdır. Suda, bulunduğu kabın şeklini ve rengini alma özelliği ve bulunduğu şartlara göre değişme sıfatı vardır. Bu sıfat, insana yansır ve iki yüzlülük meydana gelir. Ancak bu sıfat, mürşid-i kâmilin terbiye, himmet ve tasarrufu ile alçak gönüllü olmaya dönüşür. Kalpten nifak ve yalancılık gider, yerini samimiyet ve mertliğe bırakır. Ateş unsurundan kaynaklanan zulüm ve hiddet sıfatı, İslam’ın emir ve hükümleri karşısında gayrete, ince davranmaya ve rahmani taraftarlığa dönüşür. Havadan ileri gelen kibir ve üstünlük taslama sıfat, izzet, vakar ve heybete dönüşür. Toprak unsurundan kaynaklanan tembellik, uyuşukluk gibi durumlar, sabır ve efendilik sıfatına dönüşür. Letaifleri hakiki vazifelerine döndürmek gevşemeyi gidermek için onların zikir nurları ile aydınlanması, temizlenmesi ve beslenmesi gerekir. Letâif Zikrinin Çekilişi Nakşibendi yolunun büyükleri kalp virdini başarıyla tamamlayan kimseye Letaif virdi vermektedirler. Bu zikir de “Allah” ism-i şerifi ile yapılır. 23 bin ile başlar, 101 bine kadar devam eder. Bu zikrin çekiliş vaktini mürşid belirler ve seyrini kendisi takip eder. Letâif virdi, altı latife üzerinde çekilir. Bunlar sırasıyla kalp, ruh, sır, hafi, ahfa ve nefis latifeleridir. Bunların yerleri yukarıda anlatıldı. Mürid, letâifler üzerinde aynen kalb zikrinde olduğu şekilde zikir çeker. Her latife bir kalp gibidir; zikir onun üzerinde çekilir. hedef, her bir latifenin zikre geçmesi, uyanması, olgunlaşması ve böylece bütün vücudun zikre geçmesidir. Buna zati zikir, sultanî zikir, denir. Tesbihi zikir çekilecek latifenin üzerine koyar ve kalb zikrinde olduğu gibi Allah Allah diyerek hızlıca çevirir. Kalb zikrindeki edeb ve usullere dikkat eder. Her yüz tespihten sonra dille, kendi duyacağı bir sesle İlahi ente maksûdî ve rızake matlûbi” der. Çekilecek zikir miktarı altı latifeye paylaştırılır. Önce kalpten başlanarak her latifede biner biner zikir çekilir. Nefs latifesiyle bir tur tamamlanmış ve altı bin çekilmiş olur. Tekrar kalbe dönüp ikinci tura başlanır. Binlik kaç turun gerektiği baştan tespit edilir ve hepsi tamamlanır. Sonra, kurtarırsa her latifede beş yüz beş yüz zikir çekilir. Beş yüz fazla gelirse yüzer yüzer taksimat yapılır. Sonra kalan olursa, otuzüç otuzüç taksimat yapılır. Otuzüçler çekilirken yüzün tamamlandığı latifede İlahi ente maksûdî ve rızake matlûbi” denir. Kısaca taksimat bin, beş yüz, yüz ve otuz üç sıralamasıyla yapılır. Letaif zikri çekilirken bitmeden ara verilmesi gerektiğinde mümkünse bir kere devir yapıp tek sayıda bırakmak güzel olur. Mesela yedi bin, dokuz bin, onbeş bin gibi. Ancak zor durumda herhangi bir latifede iken ara verebilir. Sonra kaldığı yerden devam eder. NEFY U İSBAT ZİKRİ Letâif zikrinde başarılı olan müride Nefy u isbat zikri tarif edilir. Bu zikir, zikirlerin en faziletlisi olan “lâ ilâhe illallah” zikridir. Buna Kelime-i Tevhid zikri de denir. Bunun zamanını da mürşid belirler. Bu zikrin çekiliş şeklini mürşidin kendisi veya bizzat görevlendirdiği bir kimse yapar. Bütün bu terbiye ve zikirlerle elde edilecek sonuç zâtî zikirdir. Zâtî zikir, insanın bütün vücuduna yayılan, benliğini saran, kalbini Allah aşkında toplayan zikirdir. Bu zikir hâline ulaşan kimse yürürken, otururken ve yatarken devamlı Allahu Teala’yı zikreder. Ayrıca zikir nuru onun bütün etine kemiğine yansır. O insan bu nur ile bütün eşyanın zikrini işitecek, hissedecek bir makama ulaşır. Artık her şey ona Allah’ı hatırlatır, her varlık bir ilim sebebi olur, hikmet öğretir, ilahi sevgisini artırır. Bunların sonu müşahede ve güzel ahlaktır. Müşahede, ihsan makamı olup Allahu Teala’yı görüyor gibi O’na kulluk yapmaktır. Sadatların isimlerini ezberlemeyenlere kalp virdi verilmez. Onlara “ihlas-ı şerife”, “Salavat” ve “Sübhanellahi velhamdü lillahi velâ ilâhe illallahu vellahu ekber” tesbihi günlük ders olarak verilir. Her birinden günde 50 veya yüz defa okuması istenir. Bu zamanla artırılır. Bine, iki bine kadar çıkabilir. Ancak her gün çekilebilecek miktarı almak ve vermek esastır. Bunlar çekilirken, abdestli olarak yüzü kıbleye yönelik oturulur, 25 “estağfirullah” ile başlanır. Bitince tekrar 25 estağfirullah çekilip kalkılır. Hastalık veya başka bir özür sebebiyle kıbleye karşı oturamayan kimse, kolayına geldiği gibi oturur. Bu zikirler günün her vaktinde çekilebilir. Zikir için mekruh vakit yoktur. Zikri vücudun en dinç ve neşeli olduğu anlarda, özellikle sabah ve akşam vakitlerinde çekmek daha faziletli ve faydalıdır. Böylece gün zikirle başlamış ve zikirle kapanmış olur. Bunun yanında herkes iş durumuna ve çalışma saatlerine göre virdinin zamanını ayarlar. Bir kimse, özel kalb virdi yanında, isterse günlük olarak yukarıda bahsedilen tesbihleri de alıp çekebilir VİRD ÂDABI Sâdât-ı Kiram’ın isimlerini ezbere bilen ergenlik çağına gelmiş herkes beş bin kalb zikri alabilir. Onbeş yaşından küçük çocuklara, isterlerse vird dersi verilebilir, onbeş yaşına kadar beş binde devam ettirilir. Zikir abdestli iken yapılır. Zikir sırasında abdest bozulursa yenilenip kaldığı yerden devam edilir veya daha sonra çekilir. Vird kıbleye karşı oturarak çekilir. Mümkünse âdâp üzere oturulur. Ancak bir hastalık veya sıkıntı hâlinde vaziyetine uygun bir şekilde oturabilir. Zikre ilk defa başlayan mürid tespihini elli defa döndürür. Bunun için ne kadar vird çektiğini anlamak amacıyla sol elinde ikinci bir tespih kullanır. Y irmi dört saat içinde sadece bir kez vird çekilir. Günün hangi saati virdin ilk başlangıcı olarak tespit edilmişse, mürid ertesi gün o saate kadar virdini tamamlamalıdır. Her müridin, virde başlama-bitirme saatleri farklı olabilir. Ancak virdi her yeni günün sabahından başlayıp o günün yatsı namazının son vaktine kadar bitirmek güzel olur. Kalb zikri olan vird dersi, bu yolda ilerlemek isteyenlere verilir, kimse bu dersi yapmaya zorlanmaz. Kalb zikri beş bin ile başlar. Yirmi bir binde biter. Bundan sonra 23 yirmi üç bin ile letâif zikri başlar, yüz bir 101 bine kadar devam eder. Vird bir oturuşta tamamlanırsa güzel olur. Ancak durumu müsait olmayanlar virdini birkaç oturuşta tamamlayabilir. Ara verilerek devam edilecek ise mutlaka Fâtiha sûreleri okunmuş, tespih en az birkaç defa döndürülmüş olmalıdır. Bu bir usûldür. Fatihalar okunduktan sonra tesbihe başlanmadan ara verilecek olursa, tekrar oturuşta Fatihalar yeniden okunur.. Usûlüne uygun olarak virde ara verilmiş ise, yeniden başlanacağı vakit artık Fâtiha sûreleri okunmaz. Sadece yirmi beş defa estağfirullah’ denilerek zikre başlanır. Günün her ânı vird çekilebilir. Sadece akşam ile yatsı vakti arasında, rabıtanın önceliği vardır. Mürid namazı kılmış, rabıtasını tamamlamış ve vakti varsa virdini çekebilir. Ancak Sadatlar bunu hiç yapmamışlardır. VİRD ÂDABI Vird için sabah ve akşama giriş vakitleri tavsiye edilir. Tesbih taneleri işaret parmağı ile hızlıca tek tek döndürülür, kasıtlı olarak atlanmaz. Ancak kasıtsız olarak aradaki atlamalar için bir şey gerekmez. Zikirden maksat Yüce Allah’ı birlemek ve yüceltmektir. Tesbih tanelerine takılmaya gerek yoktur. Zikir esnasında sayı saymaya değil, kalbi zikirde toplamaya çalışmalıdır. Tesbihi döndürürken, yanlışlıkla meydana gelen şaşırma, atlama gibi durumlar için bir şey gerekmez. Ancak çok uyku, yorgunluk, sinir ve sıkıntı anlarında vird çekmemelidir. Vird çekerken sayı tespihinin neresinde kaldığını karıştıran veya unutan kişi, tahmin ettiği en az sayıdan başlar. Virdini çekemeyen mürid, bu yoldan uzaklaşmış sayılmaz. Ancak zikirle gelecek faydaları kaçırmış olur. Vird, nefsin terbiyesinde ve kalbin temizlenmesinde en başta gelen bir ameldir. Virdi olmayanın vârîdi/manevî hâli ve feyzi olmaz denmiştir. Vird olmadan, gerçek müridlik yapılmış olmaz. Başladıkları dersi artırmak isteyenler, mürşidine veya onun görevlendirdiği kişilere vekile müracaat ederler. Vekil, belli bir yere ve sayıya kadar vird artırmaya yardımcı olabilir. Ondan sonrasını mürşide bizzat sormalıdır. Vird, en az dört ay çekildikten sonra artırılmalıdır. Özel bir durum olursa, mürşide danışarak daha önce de artırmak mümkündür. Vekil, kimseyi virdini artırması için zorlayamaz. Kimsenin vird süresini takip etmesi gerekmez. Sofiye vird tavsiye ve teşvik edilir, kendi gönlü ile müracaat edenin virdi usulünce artırılır. Vekil, yirmi bir bine kadar artırabilir. Artış, ikibin ikibin olur. Mürşid ise, gerekli gördüğü kadar artırır. Vird çekerken vücutta meydana gelen ağrı, yanma, batma, bayılma, sızı gibi haller, virdi artırma sebebi olabilir. Ancak vekil, bu tür hallerde virdi bırak diyemez, durumu mürşide bildirir. Şehadet parmağı olmayanlar vird çekemezler, hâllerine uygun zikir dersleri alırlar. Gününde çekilememiş olan vird, kaza edilmez. En dar anlarda virdi terk etmek yerine, Fâtihâları okuyup hediye etmek ve bir miktar tespih çekmek gerekir. Bunun da feyzi ve faydası vardır. Hareket hâlindeki araçta vird çekilmez. Yolculuk sırasında mürid vird dersini çekemediği için zarar görmez. Ancak kalben uyanık olmaya ve bir sayı düşünmeden kalbiyle zikretmeye çalışmalıdır. Bunu her durumda yapabilir. Normal şartlarda örtüsüz vird çekilmez. Ancak kişi örtü yerine kullanabileceği herhangi bir şey bulamazsa veya bunaltıcı sıcaklık varsa örtü kullanmayabilir. Bu da izne tabidir. Örtü kullanılmadan vird çekileceği zaman önünü bir duvara veya direğe getirmeli, insanların gelip geçeceği yerlerde virde oturmamalıdır. Mürid hiçbir virdi kendi başına artırıp eksiltemez. Kendi başına mürşidinin verdiği zikirlerin dışında yeni zikir çeşitleri tercih edemez. Ederse ilerleyemez ve şeytanın hilelerinden emin olamaz. Bu işte asıl fayda kâmil mürşide itaattedir. VİRD ÂDABI Günlük işlerin önünde veya sonunda okunan ve vird hükmünde olmayan dua ve zikirler serbesttir. Onlar o işin ve vaktin sünnetidir, herkes yapabilir, yapmalıdır. Salavat okumayı günlük vird hâline getirmek isteyenlerin bunun için izin ve talimat almaları güzel olur. Vird hâlinde okunacak salavatlar için “Delailü’l-Hayrât” kitabı tavsiye edilir. Herkes günde istediği kadar Kur’an-ı Kerim okuyabilir. Ancak büyükler başlanan bir amelin az da olsa devamlı olmasını tavsiye ediyorlar. Bunun için her gün bir cüz Kur’an okumak ve ayda bir hatim yapmak en güzelidir. Vird ve diğer zikir çeşitleri ile yetinerek Kur’an okumasını ihmal etmek doğru değildir. Her gün beş on sayfa salavat okurken, bir sayfa Kur’an okumamak, adaba aykırıdır. Hele bütün gününü işe ve hizmete ayırırken, farz namazlarında okuyacağı Kur’an’ı öğrenmek için biraz vaktini ayırmamak, şeytanın bir hilesidir; zarardır, tasavvuf büyüklerinin usul ve adabına aykırıdır. Zikir Vird Konusu Zikir iki çeşittir 1. Lafza-ı Celal Allah sözü zikri, 2. Nefy-u İsbat Kelime-i Tevhit zikri. 1. Lafza-ı Celal Zikri Celal zikri yalnız kalple veya hem kalp hem de latifelerle çekilir. Müride ilk kez beş bin adet verilir. Herhangi bir nedenle eksik çekerse veya bırakırsa kazası gerekmez. Bunu çekiliş yöntemi şu şekildedir Salik abdestli , gözleri kapalı, kıbleye veya üstadının yönüne doğru duvara yakın olarak bir örtü altına girerek oturur. Sağ ayağını sol ayağının altına koyar, sağ kalçası üzerine oturur; bunu yapamazsa bağdaş kurarak ve diz çökerek oturur. Yirmi beş kez diliyle “ Estağfirullah” der. Sonra sekiz adet Fatiha’yı okuyarak Sadatlara bağışlar. Daha sonra mürşidine rabıta yaparak kalp huzuruyla zikr etmek için yardım ister. En sonunda ağzını kapatır, dilini damağına yapıştırarak Allah, Allah diye virdini çekmeye başlar. Her yüz adet bitince diliyle bir kez “ İlahi ente maksudi ve Rıdake Matlubi” Allah’tan başka gayesi olduğu için de kendini bu konuda yalancı görür. Çünkü gerek zikir etmede, gerek başka gayesi olmadığını söylemede samimi değildir. Bu duruma üzülür ve gayesinin düzgün olması için üstadına yalvarır. Zikri bitinceye kadar bu şekilde devam eder. Bitirince de “ Görevimi gafletle yaptım. Gafletle yaptığım zikir günah işlemek gibidir” der ve yaptığı ibadeti Cenab-ı Hakka’a yaraşır bulmayarak yeniden yirmi beş kez “ Estağfirullah” çeker. Bu istiğfarı oruç, namaz, Kur’an-ı Kerim okumak ve okutmak, farz veya nafile ibadetler gibi hayır işlerinin başında ve sonunda devamlı yapar. Celal zikri konusunda Sadat-ı Kiram şunları söylemişlerdir Allah kelimesinin kalbinde nurla yazılı olarak düşünmek; sözsüz sadece kalbden anlamını söylemek; sürekli kalbden anlamını söylemek; sürekli kalbden Allah sözünü geçirmek; anlamını düşünmeden sadece sözü kalben söylemek veya kalben hem anlamı hem de sözü devamlı anmak. Bunların en güzeli sonuncusudur. Kitap ezberleyen öğrenci gibi, önce Cenab-ı Hakk’ın huzurunda bulunma düşüncesine kendini alıştırır, sonra da kalbini O yüce zikre bağlar. Bu şekilde zikir yapmak sevap kazanıp, cezayı gidermek için değil; esas amaç olan murakabeyi Alalh-u Teala’nın huzurunda olma elde etmek içindir. Gerçekten de zikrin bu türü çok güzeldir ve hızla mukarabenin kazanılmasına neden olur. Zikir ederken gaflet ve kuruntu vesvese olursa bunları kovmakla uğraşmamak gerekir. Çünkü bunlardan kurtulmak çok zor ve karışıktır. Zikir yapan sıkılmamalı, kızmamalı, belki de bunlar yaptığım zikirden dolayı oluyor diye düşünerek kalbinin zikrini izlemelidir. Bu şekilde zikirden hoşlanır. Allah’u Teala bir kulunun kalbinin uyanmasını ve gönlünün huzura kavuşmasını dilerse ona bir takım belirtiler gösterir. Bu belirtilerden en açık olanları; nefsin kötü tutkularından ve arzularından kaçınma ile haram ve mekruhlardan sakınmadır. Bunlar görülünce latifelerle Zikir etmenin zamanının geldiği anlaşılır. Latifelerin makamlarının yerlerini anlatmak uzun uzadıya açıklamayı gerektirdiğinden dikkatlice okumalı ve anlamaya çalışmalıdır. Latifelerin Açıklanması ve Zikri Bilindiği gibi insan gerçek yapısı on latifeden oluşmuştur. Bunu beşi emirler melekut aleminden, diğer beş tanesi de madde mülk alemindendir. Emir alemi arşın üstündedir; görüntü ve madde olmaksızın Allahu Teala’nın emriyle yaratılmıştır. Alem-i mülk, alem-i halk denen madde alemi ise arşın altında hava küresine kadar olup beş duyu ile anlaşılabilir. Emirler aleminden olan beş latifeden biri insani kalb’dir. Madde aleminde yer, insanın sol memesinin dört parmak altındadır. İkincisi insani ruh olup sağ memenin dört parmak altındadır. Üçüncü sır’dır ve sol memenin iki parmak üstündedir. Dördüncüsü hafa ismini alır, sağ memenin iki parmak üstündedir. Beşincisi boyun çukurunun iki parmak altında bulunan ahfa’dır. Bu latifeler İmam-ı Rabbani Hazretlerinin buyurduğu gibi nurdan yaratılmıştır. Bunların varlığını keşif sahipleri de söylemektedir. Çünkü bu latifeler esas yerlerine döndükten sonra yerleri boş olarak görülmektedir. Gerçekten Allah-u Teala bu latifelere kendi Rabbani kemalatından kemaliyet olgunluk ve yetenek vermiştir. Bunlar emir aleminden madde alemine taşındıktan sonra, insan bedenine konulurken, nefis onların nurlarını karartmış, kemalat ve yeteneğini de eksiltmiştir. Allah-u Teala’nın latiflere verdiği kemalat şu şekildedir. Kalb için zati tecelli ve huzuru yaratmıştır. Ruh için zati sevgi ve cezbeyi yaratmıştır. Sır için zati vahdeti Cenab-ı Hakk’ı bir bilmek yaratmıştır. Hafa için istiğrak’ı ahfa için izmihlal’i yaratmıştır. İstiğrak Duygularla ve düşünceyle anlaşabilen tüm varlıkları, dağılmaksızın Allah-u Teala’nın Zati tecellisine batmış olarak; O’nun yüce zatını ise bütün yaratılanı kuşatmış olarak görmek ve anlamaktır. Suya dalmış kişinin su, suyunda o kişi olmadığı gibi, suya dalan kişi dalışının derinliğinde görülmez. İstiğrak halinde kul kuldur, Rabb de Rabb’dır. Yani istiğrak halinde Allah-u Teala değil de, belirme ve ululuk yönünden tüm varlıkları kuşatmış olarak algılanır. İzmihlal Kaybolma, dağılma Tüm eşyayı Allah-u Teala’nın ilahi varlığında dağılmış ve yok olmuş olarak görmektir. Bu suyun sütün içinde kaybolduğu gibidir. Fakat bu da gerçek birleşme değildir. Zira yaratılanla yüce yaratıcısının birleşmesine inanmak açıkça küfürdür. Allah-u Teala’nın varlığı kuvvetlidir, hükümrandır, mutlaktır ve yaratılanların varlığı esastır. Yaratılanlar ise O yüce varlığın gölgesidir, zayıf ve sonradan olmadır. Biz özellikle kalbin O’na ileri derecede bağlı olması nedeniyle bu tanımlamayı kullanıyoruz, yoksa birleşme söz konusu değildir. Latifelerin Açıklanması ve Zikri Latifeler insan bedeniyle birleşince, nefs emirler aleminden olan beş latifeyi karartmış nurlarını söndürmüş ve feyz alma kapısını kapatmıştır. Bu kötü olay şunlara neden olmuştur *Kalbin zati sevgisi ve huzuru dünya sevgisine, huzuruna ve olaylara bağlı kalmaya dönüştü. *Ruhun zati sevgisi dünya sevgisi ve nefsin hırslarına dönüştü. *Sırrın vahdeti birlik duygusu nefsin kendini tek varlık olarak görmesine dönüştü. *Hafa’nın istiğrakı dünyanın hazlarına dalmaya dönüştü. *Ahfa’nın izmihlali ise dünya hırsına dalmaya ve dünya uğruna kendini yok etme durumuna dönüştü. Bunların sonucunda nefis kendi isteklerinden başka tüm kemalatları unutulmuş ve umursamaz olmuş; sadece kendini görür hale gelmiştir. Madde aleminde olan beş latifenin temel özelliği eksiklik; karanlık ve kusurdur. Dört unsur elaman toprak, su, ateş ve hava ile nefsi emareden oluşan bu beş latifenin özellikleri şunlardır * Toprak elemanlarının eksik yanı ibadetlere ilgisizlik, emirlere uymamak, yasakları yapmaktır. *Su elemanının eksik yanı nifak iki yüzlülük tır. Bu suyun bulunduğu kabın rengi ve şeklini alması gibidir. İyi kişiler yanında iyi, kötü kişiler yanında kötü olur. *Ateş elemanın eksik yanı nefsi sevmek ve onun uğruna kızmaktır. Bundan da çekememezlik, hırs ve şehvet ateşi doğar. * Hava elemanının eksikliği kibirdir. Bu da tüm yaratıklardan kendini üstün görerek Hakk’a sırtını dönmektir. * Nefsi emmarenin eksiği ise Allah korusun- ilahlık iddiasıdır. Nefsin Tanrı olduğunu ileri sürmesidir. * İşte kalbin tüm hastalıklarının nedeni bu eksikliklerdir. Vird tesbihi vird çekerken kullanılan tahtadan yapılma yüzlük tesbihlere vird tesbihi denir. Tahtadan yapılması ve yüzlük olması kendisini diğer tesbihlerden ayırmaktadır. Bunlar genel bir vird tesbihinde bulunması gereken özelliklerdir. Fakat virdi aldığınız vekile sormanız ve onun talimatları hususunda vird tesbihi almanız daha uygun olmasının sebebi uzun müddetçe zikir çekme sonrasında elde herhangi bir aşınma ve ağrı yapmamasından dolayıdır. Genelde virdler bir saat sürdüğü için tahta olması büyük bir avantaj olmaktadır. Aksi taktirde elde çıkan ağrılar ve şişmeler den dolayı virden soğma ve bırakma tehlikesi ortaya çıkmaktadır. Çünkü diğer tesbihler tahta tesbihin verdiği rahatlığı beraber tahta tesbih hafif olması sebebiyle bununla zikir çekmek akıcı olmaktadır. Bu akıcılık sayesinde kişinin virde olan şevki artmakta ve bir an önce artırma isteği duymaktadır. Tabi her işte olduğu gibi bu işte sabır ve istikrar gerektiren bir iştir. Kendine talimat veren vekil kaç zaman boyunca ne kadar çekeceğini söylediyse buna harfi harfine uyulmalıdır. Kişinin kendi kafasına göre zikir çekmesi faydadan çok zarar getirir. Bu iş tam olarak kendini doktor sanan birinin kafasına göre ilaç yazmasına benzemektedir. Aynı şekilde doktorun yazdığı ilaçları beğenmeyip değiştirmeye de benzer. Vird Tesbihi Nasıl Tutulur ve Çekilir? Vird tesbihi tutarken genelde yapılan bir çok hata vardır. Çoğu insan bu hataları göz ardı etmekte ve fazla dikkat etmemektedir. Fakat bunlara dikkat etmek vird çekerken ki gafleti atmakta olup rahat bir zikir deneyimi tesbihi öncelikle tahmin edileceği üzere sağ elle tutulur. Her işte olduğu gibi bu işte sağ el ile yapılmaktadır. Çünkü bu gibi ibadetler nafile ibadet olduğu için Kuran’a ve sünnete bakılarak yapılmaktadır. Sağ elin baş ve orta parmağının uçlarını arasına tesbihi alarak birleştirilir. Daha sonra bu birleştirilen iki uç dik bir şekilde kalbin dört parmak altına yerleştirilir. Diğer parmakları sıkmadan rahatça bırakıp işaret parmağı ile tesbih taneleri çekilerek vird başında da dediğim gibi bunlar genel olarak uyulması gereken kurallardır. Fakat yerine göre farklılık gösterebilir. Bu sebeple virdi aldığınız yerden nasıl çekileceğine dair talimat almanız en uygun olanı olacaktır. Konu hakkında daha ayrıntılı bilgi almak için Vird Nedir & Nasıl Çekilir? Vird Çekmek Hakkında 6 Husus! adlı makalemi okuyabilirsiniz.

vird çekerken fatihalar nasıl hediye edilir