Dörtlükler- Ataol Behramoğlu (İLK BASKI) Ataol Behramoğlu’nun ilk basımı 1980’de yapılan ve kısa sürede tükenen dörtlüklerinin yeni basımını sunuyoruz. Bu basımda son yılların ürünü olan yeni dörtlüklerle “Ülkeler ve İzlenimler” başlığı altında toplanan şiirleri de yer almaktadır.
Oanlar kısa süre sonra “Beyaz İpek Gibi Kar Yağdı” adlı şiire dönüşüveriyor: “Beyaz, ipek gibi yağdı kar Bir kız kardan hafif adımlarıyla yürüyüp geçti hayal içinde Arkadaşlarımı düşündüm, sevgili şeyleri Sanki her şey bizimle var ve bizimle olacak Şarkılar çaldı odalarda” Bu satılar yıllar sonra Anadolu’da küçük bir kızın hayatına giriyor.
Bugüzel sayfamızda sizler için ünlü Türk şair, yazar, çevirmen, edebiyatçı Ataol Behramoğluna ait en güzel sözleri hazırladık. Sayfamızdaki en güzel Ataol Behramoğlu sözlerini facebook ve twitter ile sevdiklerinizle paylaşabilirsiniz. EN GÜZEL ATAOL BEHRAMOĞLU SÖZLERİ. ÖIümdür yaşanan tek başına, Aşk iki kişiIiktir.
AtaolBehramoğlu. Şiir Sayısı: 82. Ağustos Konuğu. Akşamüstü Bir Kahvede. Annem Yok Artık. Annem Yok Artık -2. Annem Yok Artık -3. Annem Yok Artık -4. Annemin Mezarına Gittik Bugün.
Budönemde Ataol Behramoğlu’nun “Ne YağmurNe Şiirler (1976)”, “Kuşatmada (1978)”, “Mustafa Suphi Destanı (1979)”, “Dörtlükler (1980)” adlı kitapları yayımlandı. 1977’de bir Atina gezisinde Yannis Ritsos ile tanıştı. 1978’de Sofya’da Dünya Yazarları 1.
Fast Money. Bizim edebiyatımızda cesaret şiirleri denildiğinde aklıma en önce Şarkışlalı Âşık Serdari’nin “kısa çöp uzundan hakkın alacak” dizesinde ölümsüzleşen destan şiiri gelir… Sivas’ın Şarkışla ilçesinde 1834’te doğup 1918’de kimi kaynaklara göre 1921 ya da 22’de yaşamdan ayrılan Serdari, bu ünlü şiirinde 1886-87 yıllarındaki kuraklığı konu almış. Aşağıya giriş ve sonuç dörtlüklerini alacağım bu destan şiir, toplumsal adaletsizlik devam ettikçe bir cesaret ve isyan şiiri olarak gündemde kalmayı sürdürecektir… Nesini söyleyim canım efendim Gayrı düzen tutmaz telimiz bizim Arzuhal eylesem deftere sığmaz Omuzdan kesilmiş kolumuz bizim … Serdari halimiz böyle n’olacak Kısa çöp uzundan hakkın alacak Mamurlar yıkılıp viran olacak Akıbet dağılır ilimiz bizim Pir Sultan’ın, Veysel’in hemşerisi Serdari’nin kehaneti doğrulanmış, şairin seksen yılı aşkın ömrünün süreçlerinde parçalanıp dağılması süren Osmanlı Devleti, yine Serdari’nin tanık olduğu Balkan Savaşları ve İlk Dünya Savaşı’nın yıkımları sonucunda da tarih sahnesinden çekilmiştir.. *** Bizim halk şiirimizin, dilimize, siyasal ve yazınsal tarihimize özgü nedenlerle, dünya halk şiirinin en yüce doruğunda bulunduğundan kuşkum yoktur. “Ferman Padişahın, dağlar bizimdir” Dadaloğlu,18-19. yy. meydan okuyuşu, idam sehpasına giderken “Benden selam olsun ev külfetine/ Çıkıp ele karşı ağlamasınlar” Pir Sultan Abdal 15-16. yy. gibi bir sesleniş, “Tüfek icat oldu, mertlik bozuldu” Köroğlu, 16. yy. gibi özdeyişsel dizeler, Türkçe ve şiir yaşadığı sürece var olmayı ve etkilerini sürdürecektir… *** Namık Kemal 1840-1888 benim her zaman en ön sıradaki şairlerim arasında olmuştur. Zalim avcıya hizmet etmekten köpekler zevk alır diyebilmek günümüzde de her babayiğidin harcı değildir… Ve çok zaman önce okuduğumdan bu yana hep ezberimdeki şu “rubai”ye bakın Zalim olsa ne rütbe bî-perva Yine bünyad-ı zulmü biz yıkarız Merkezi hâke atsalar da bizi Küreyi arzı patlatır çıkarız… Zalim ne kadar pervasız olursa olsun/ Yine zulmün temelini biz yıkarız/ Yerin dibine de atsalar bizi/ Yerküresini patlatır çıkarız. Böyle muhteşem dizelerin, bir insanın kaleminden çıkmış olduğuna insanın inanası gelmiyor… *** Ve Tevfik Fikret… Çağdaş şiirimizde cesaret ve isyan şiirinin en büyük öncüsü ve bence her anlamda gelmiş geçmiş en büyüğü İnsanlığı pâ-mâl eden çiğneyen, ayak altına alan alçaklığı yık ez Billah yaşamak yerde sürüklenmeye değmez *** “O duvar, o duvarınız, vız gelir bize vız” diye haykıran Nâzım’dan, “Yürü üstüne üstüne/Tükür yüzüne celladın” çağrısının sahibi Ahmed Arif’e; “Kızılırmak”ın şairi Hasan Hüseyin’den “Bizim de dağlarımız vardır Che Guevara” dizesinin şairi Metin Demirtaş’a, “isyan” sözcüğünü günümüz şiirinde belki ilk kez ve defalarca kullanan Nihat Behram’a kadar, geçmişten bugünlere büyük bir cesaret ve isyan şiirleri ırmağı akıp gelir ve dünya şiir okyanusuna karışarak devam edecektir… Yazıyı iki alıntıyla tamamlayayım… İlki benden olsun Sesime kulak ver gülüm Tutsaklığa yeğdir ölüm Nerde varsa böyle zulüm Çaresi isyan olmuştur. Ve Leton şiirinin büyük ustası Yan Raynis’ten 1865-1929 dilimize çevirdiğim, “Gücümün Kaynağı” başlıklı evrensel bir cesaret ve isyan şiiri Umutsuzluk kaçar türkülerimden Ölüm orada yer bulmaz kendine Orada umut, direniş ve güç Ateş, inat ve öfke -Nasıl başardın bunu, şu günlerde Acı kapı kapı dolaşmadayken? -Gelecek düşüncesidir koruyan beni Emekçi halktır bana güç veren.
Haber albümü için resme tıklayın Türkiye’nin yetiştirdiği en değerli şairlerden biri olan Ataol Behramoğlu Kitap Fuarı’nda şiir rüzgârı estirdi. Usta şair, “Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var” ve “Bebeklerin ulusu yok” gibi en güzel şiirlerini Kocaelili kitapseverler için okudu. Usta şaire, şiirlerini okurken, sanatçı Haluk Çetin gitarıyla eşlik etti. BÜTÜN BELEDİYELER KİTAP FUARI AÇMALIYahya Kaptan Salonda gerçekleşen dinleti tadındaki söyleşide Ataol Behramoğlu, en güzel şiirlerini Kocaelili kitapseverler için okudu. Kendisini dinlemeye gelen okuyucularına teşekkür eden usta şair, Kocaeli Kitap Fuarı’nın kendisi için olan önemine dikkat çekti. “Ataol Behramoğlu, “Burada kültüre, sanata yakın olan insanlarımız hangi siyasi görüşten olursa olsun bir araya geliyor. Ben bütün belediyeleri kitap fuarı açmaya davet ediyorum” dedi. BEBEKLERİN ULUSU YOKAtaol Behramoğlu, dinletinin ikinci bölümünde çocuklar için yazdığı şiirleri okudu. Usta şair bilinen en güzel şiirlerinden olan “Bebeklerin ulusu yok” ve “Bir çocuğa layık olmak” şiirlerini seslendirdi. YAŞADIKLARIMDAN ÖĞRENDİĞİM BİR ŞEY VARAtaol Behramoğlu dinletinin sonunda en sevilen şiirlerinden olan “Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var” adlı şiirini okudu. Şair, şiirini okurların alkışlarıyla tamamladı.
Türk şiirinin büyük ustalarından Ataol Behramoğlu’nun sevilen şiirlerini derledik. 1. Bu Aşk Burada Biter Yan yana uzanırdık ve ıslaktı çimenler Ne kadar güzeldin sen! Nasıl eşsiz bir yazdı! Bunu anlattılar hep, yani yiten bir aşkı Geçerek bu dünyadan bütün ölü şairler 1942 doğumlu şair Ataol Behramoğlu özellikle toplumsal şiirleriyle tanınır. “Şair sadece hayal kurup şiir yazan adam değildir, şair dünyadaki her şeyle alakadar olmalıdır” diyor. Her zaman bu düşünceyle hareket eden ünlü şair, bu duyarlılığını şiirlerine yansıtmış. O, aydın olmanın bunu gerektirdiğini düşünüyor. Kendini eylemci bir şair olarak tanımlıyor. Türk şiirinin Nazım Hikmet sayesinde dünyaya açıldığının altını çiziyor. Behramoğlu, insanların bugün şiire eskisi kadar ilgi göstermemesinin nedenini ise hayatı sorgulamamalarına bağlıyor. 2. Çok Sevdim Bir Zamanlar Yine de Seviyorum Çok sevdim bir zamanlar, seviyorum yine de Varolduğumu düşünmeyi, ürpererek.. Karanlık bir odada küçük bir çocuk gibi Yağmurdan ve yalnızlıktan ürpererek Çok sevdim bir zamanlar, seviyorum yine de Düsüncemi genis ve sonsuz olanla birleştirmeyi Hırçın ve ele geçmezce atılgan Uysal ve usulcacık benim olan şeyi… 3. Gizlice Sevgilim Rüyalar bile geceleri bekler Gizlice görünmek için Yüreğimdesin, saklısında içimin Gizlice sevgilim Kimse bilmesin üzgünlüğümü Taşırım ölümüm gibi bu duyguyu En gizli kuytularında ömrümün Bir yer var gizlice sevgilimin uyuduğu Gizlice sevgilim, yaşam kadar acı Canımı tutuşturan özlem gibi Özlüyorum derin yokoluşta Gizlice sevgilimi 4. Aşk İki Kişiliktir Değişir yönü rüzgarın Solar ansızın yapraklar; Şaşırır yolunu denizde gemi Boşuna bir liman arar; Gülüşü bir yabancının Çalmıştır senden sevdiğini; İçinde biriken zehir Sadece kendini öldürecektir; Ölümdür yaşanan tek başına, Aşk iki kişiliktir. İstanbul SMMM Odası’nın Ataol Behramoğlu ile yaptığı röportajda şöyle diyor “Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni kazandım. O sırada babamın görevi gereği Çankırı’daydık. Bir süre sonra hukuk da beni sarmadı. Üniversitenin ilk yıllarında yani 1960’lı yıllara doğru, daha çok kuramsal bilgiler edinmek ilgimi çekiyordu. Edebiyat, felsefe, bilim. Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nde felsefe dersleri izledim. Yabancı bir dil öğrenmek gerektiğine karar verdim. Ancak yabancı diller sayesinde yabancı metinlere, kitaplara, şiirlere ulaşabileceğimi düşündüm. Şair sadece hayal kurup şiir yazan adam değildir, dünyadaki her şeyle ilgili olmalıdır. İnsana ilişkin her şey şiiri ilgilendirir, şiirin konusudur. Dolayısıyla yabancı bir dilde şiir, bilim, felsefe okumak düşüncesi ağır bastı. DTCF Rus Dili ve Edebiyatı bölümünde öğrenimim böyle başladı.” 5. Annem Yok Artık Sadece. Fotoğraflarına bakacaklar, Ufarak, biraz mahsunca bir kadın Küçücük tozlu pabuçlarıyla merdivenleri tırmanıp Kapımı açıp girmeyecek Yüreği dopdolu, trafikten insanlardan şaşkın, Kocasına sığınan biraz bütün fotoğraflarında Hayatım rüzgar gibi akıp geçiyor, Uğultulu bir rüzgar gibi akıp geçiyor hayatım.. 6. Arada Güz güneşi benzeşiyor bahar güneşiyle Biri kışa girerken biri kıştan çıkarken Biri yeni bir aşk öncesinde bir kederden sonra Biri biten bir aşktan sonra kedere girerken 7. Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana “Oyun yazarlığı konusunda bir iki denemem oldu. Ama benim tiyatro alanındaki asıl başarım, Anton Çehov’un belli başlı oyunlarını Türkçe’ye çevirmiş olmamdır. Bir de Lozan adında belgesel oyunum var. O da devlet tiyatrosunda sahnelenmiştir.“ “1960’ta İsmet Özel’le Halkın Dostları adlı dergiyi çıkarmıştık. Kuşağımızın edebiyatında derin izler bırakan ilk dergidir bu. 1970’lerde kardeşim Nihat Behram’la yayınladığımız Militan ise bu savaşımın daha geniş bir alana taşınması oldu. Bütünüyle toplumcu, devrimci edebiyatın odağındaki dergi olmuştu. Eylemci bir şair ve edebiyatçı olarak benim için bu iki dergi önemlidir.” 8. On Ayrılık Şiiri 2 Sadece ikimize değil Bütün hayata üzgünüm Fotoğraflarda Bir gece hatırası Öylesine yalnızım ki Sanki yokum Eriyor eski ben Ve yeni biri olamıyorum 9. On Ayrılık Şiiri 4 Başka biri olacaksın istemesen de Bakışlarımın izini taşıyan giysilerin Tüketecek ömürlerini birer birer Değişecek yeri bir dolabın, pencerede bir çiçeğin Başka biri olacaksın istemesen de Dudaklarında benden sonraki bir çizgi Tanımadığım bir ton gülüşünde Ve artık beni unutmaya başlayan gözlerin Sonra, sonra başka birisin… 10. On Ayrılık Şiiri 6 Geçmiş zaman Anımsanıyorsa, şimdidir; Koparılıp atılır ya da Bir yaprak gibi bir defterden Koparılıp atılan Çırpınan bir yürek olabilir, Ya da bir yaz gecesi, Yıldızları can çekişen “Örnek aldığım şairler ise, Türk şiirinin büyük ustalarından biri Nazım Hikmet, diğeri Fazıl Hüsnü Dağlarca. Attila İlhan, bir kuyruklu yıldız gibi geçen Orhan Veli, şiirin büyük işçisi Melih Cevdet Anday… Türk şiirini tek tek şairlere indirgemek doğru değil, çünkü her şairin büyük bir katkısı oldu. Cahit Külebi ile Necati Cumali de bunlar arasında. Aklıma ilk gelenler bunlar.” 11. Sana Seslenmek İçin Gece dünyanın her yerinde Geliyor ve her yerde Aynı duygu uyanıyor kalbimizde. Sen şimdi Duvarına bir şiirimi asmışındır Uyuyorsundur Belki düşünüyorsundur Sonuncu kattaki odandan Yıldızlara bakarak. Ve yıldızlar her zaman Eski ve tanıdıktır. 12. Sevgilimsin Sevgilimsin, arasıra bir kağıt koyup erteliyoruz aşkı Otobüslerde ve trende kaçamak yaşanan Ve bedenlerimiz kana kana kanayamadan yan yana 13. Aşk Hayatın hızıyla yaşadık o aşkı Herşey bir anda başladı Yaşandı Ve bitti… Yan yana gidip de bir süre Ayrı yönlerde uzaklaşan İki tren gibi 14. Ne Yağmur Ne Şiirler Sevgilim, binlerce kilometreye Yayılan kalbim Ve gözyaşlarım Ve her şeye Yetişme duygusu. Bütün romanları Yutarak Bütün aşkları Yaşayarak Ve çağdaş ve sarsak Kalbimi Avutamaz Ne yağmur… Ne şiirler… 15. Yıkılma Sakın Neler gelmez ki insanın aklına Sevinçli, özgür günlere dair Kalmıştır yüzlerce yıl uzakta Onunla ilk kez öpüştüğün şehir Acı, zehir zemberek bir hüzün Kalbinden gırtlağına doğru yükselir 16. Bir Kadını Beklemek Aşkın buruk tadında, buluşması iki yalnızlığın Bir akşamı geçecek Belki de dağılan sesleri hüznün ve akşamın Belki de Bir kadını geçecek Bir kadını bekliyorum Eteklerini ve saçlarını uçurarak gelecek 17. Bir Sabah Tanıdık Bir Şehre Girerken Bir sabah tanıdık bir şehre girerken Hüzünlü, tuhaf şeyler düşünür insan Sadece o şehrin değil Kendisinin de değiştiği duygusundan… 18. Eski Nisan Canımın yongası, sevdiğim, Bir kaç gün çaldık ilkbahardan Geçtik yıllardır özlediğim Erguvan ışıklı kıyılardan Eski nisan, her şey gibi, Kalbim de, rüzgar da eski, Çırpınıp duruyor havada Yitik anıların kelebeği 19. Göre Gözlerimiz birbirine göre Ellerimiz, dudaklarımız Ve aşk bize göredir Gece tam aşka göre Rüzgar geceye göre Ve yağmur rüzgara göredir Öpüşmelerimiz yağmura göre Odamız öpüşlerimize göre Ve dünya odamıza göredir Ve biz dünyaya göreyiz 20. Seni Elinden Tutmuşum Birazdan geleceksin, bakışacağız Bakışacağız, hem var hem yok gibi Hem var hem yok gibi öpüşeceğiz Aramızda söylenmemiş sözlerin uzaklığı Aramızda yaşanmamış şeylerin uzaklığı Yakın ayrılıkların sezgisi tenimizde
Fotoğraf VEDAT ARIKZINDANA DİRENMEK!“Bir ay ve birkaç gündür Kartal Maltepe Tutukevi’ndeyim. Aklımda günlük tutmak yoktu. Az önce Flaubert üstüne bir yazı okuyunca notlar almaktan kendimi alamadım yine.” Ataol Behramoğlu’nun Cezaevi Güncesi-Hapishanede Bir Sabah Türküsü Günceler 1 Nisan-Aralık 1982 böyle içeride nasıl yaşandığını düşünmekten alamaz insan kendini. Ben olsam ne yapardım diye geçirdiğim çok olmuştur içimden. Okumak, yazmak, kendi yalnızlığına kapanmak ne kadar olanaklıdır oralarda? Ayrıca bu gerçekten ozanı, yazarı, sanatçıyı oralara kapatanlar, tutukluların zamanlarını ne kadar alabilirler?İşte Ataol, kendinden zamanını alanların elinden aldıkları zamanı okuyarak yazarak onlara bırakmıyor. Dünyayla bağını sıkı tutarak zındana direniyor. Okuduklarını kendi içinde tartışıyor en çok. Cezaevindeki aydın takımının gerçek yüzünü de görerek, göstererek anlatıyor o karanlıktaki Yavuz’un Varlık dergisinde kendisiyle yapılan konuşmayı eleştiriyor. Şiirin oluşumunda etkin olan öğeleri tartışırken kendince bir yaklaşım getiren Hilmi Yavuz’un şu savına karşı çıkıyor “Şiirin kesinkes belirlemeseler bile benzetme ve iğretileme, dünyayı şiire dönüştürmede belirleyicilerdir bana göre.”Hilmi Yavuz’un “Düzyazının lojiği ile dünyanın lojiği arasında birebir tekabül ilişkisi varsa istenildiği kadar benzetmeye ve öteki söz sanatlarına başvurulsun, düzyazı lojiği içinde kalındıkça dünyanın olduğu gibi değil, olmadığı gibi yeniden kurulmasının mümkün olamayacağını düşünüyorum.” sözlerine de eleştirilerini, “Hilmi’yle taban tabana karşıt konumlardayız” diye sıralar Ataol EYLEMSİZ AYDINLAR!Cezaevine düşen yazarın en büyük dayanağı kitaplarla kalemidir kuşkusuz. Körleşme’yi okuyor Ataol. Bu kitaptan yaptığı alıntıyla içeride işkencelerden geçen Kien’i anlatır kısacık bir bölümde “Dövülüyor Kien, pataklanıyor, ayaklarla eziliyor. Alanın kısıtlı oluşu nedeniyle kendisine vuranların duyduğu doygunluk kısıtlı kalıyor. …”Burada cezaevlerinden dış dünyaya uzanan bir insanlık gerçeğini kendi gerçekliğine bağlı yorumluyor. Asıl yorum onun “Bireyci, eylemsiz aydınların en yüksek dozda eleştirilmesi. İnsanı öfkeyle, tiksintiyle dolduran aydın tipinin.” s. 12Eskiden okuduğu Ahmet Muhip Dıranas’ı, Orhan Veli’yi, Cahit Sıtkı Tarancı’yı, Turgut Uyar’ı yeniden okur. Bu şairlerle ilgili yargılarını da söyler. Çevirilerinde halk şiirinin örneğin Köroğlu özgün deyişlerini, sözlerini diline yerleştirmeye çalışır. SİNİR SAĞLAMLIĞI, DİSİPLİN, ÜRETİ!Şair, çevirmen, düşünür Ataol Behramoğlu içeri düşünce kendine bir izlence düzenler. Ona göre çalışır. “Sinir sağlamlığı, disiplin, üreti. 21 Ağustos 1982”Tutuklanan kişi insandır. Yakınları vardır. Dostları, sevdikleri, çocukları… 19 Nisan 1982’de şunları yazar “Bugün sevgili annemin ölümünün kaçıncı? 6. mı, 7. mi? yıldönümü. Bir anne gerçekten ölür mü? Babam ve Sevim Hanım ziyarete gelecekler. Ludmilla da. Bugün görüşme günü. Teyzemi sanırım kaybettik. Ağır hasta diyorlar. Annemden bir yadigârdı benim için. Ludmilla’nın test sonuçları iyi çıkmış. İkinci aydan gün alıyorum.”29 Nisan 1982’de “Artemio Cruz’u okuyorum, Bitirmeye az kaldı.” diye yazar. Aynı gün “Fuantes yaşamı ne güzel anlatıyor” diye not düşer. İngilizce çalışır. Poe’nun öykülerini kendi dilinden okur. “Atilla Josef, beni tutsak kılanlara bir zerresini bağışlamam yaşamak hakkımın, diye haykırıyordu …” diyen şaire yakınlık Mayıs 1982’de, “Dün yavrum geldi yine. Bu kez o istemiş gelmeyi. Bir kutu bisküvi gönderdim ona; tel örgü arkasından maymun gibi kemirdi. Bir ara kucağıma gelmek istedi yine… Tabii olanaksızdı. Ve görüşmenin sonuna doğru durgunlaştı yine…” der, okuyanın boğazına bir düğüm VE İNSANCA HER ŞEYE KARANLIK, ZAVALLI VE ALÇAK BİR DÜNYADAN SALDIRILAR İDDİANAME!21 Mayıs 1982’de, “Nâzım’ın büyüklüğünü bu koşullarda çok daha iyi kavrıyorum. Olağanüstü büyüklüğünü. Yarattığı mitos’u. 20. Yüzyılın en büyük, en gerçek, en ölümsüz destanıdır onun yaşamı ve şiiri.”28 Mayıs’ta Yılmaz Güney’in Cannes’da aldığı ödüle kendi almışçasına sevinir. 2 Haziran 1982’de, “Flaubert’in gücü Madam Bovary gerçekçiliğiyle şairce bir duyarlığı birleştirmesinden geliyor” diye hem yazarla hem romanla ilgili görüşünü açarak Haziran 1982’de, “İddianameyi okudum bitirdim. Aydınlık ve insanca olan her şeye karanlık, zavallı ve alçak bir dünyadan saldırılar. Yasalar ve hukukla da ilgisi.”10 Haziran’da, Kuşatmada kitabının toplatıldığını, Hükümeti ve emniyet kuvvetlerini aşağılama davasında da 1 yıla mahkum olduğunu öğrenir. “Bir günde iki haber birden. Eh fena değil.” der kendi arada dışarıda kitapları yayımlandıkça, şiirleri kimi korkusuz dergilerde çıktıkça da ferahlar. Bu gelişmeler ona güç verecektir. Hele 1 Kasım 1982’de yazdığı günlük onu dünyanın kucakladığı duygusu verecektir.“Bugün babamlar, sonra Ludmilla geldi. Asya-Afrika Yazarlar Birliği Lotus Ödülü’nün bana verilmiş olduğu haberi düş gibi bir şey… Bakalım yarın nasıl verilecek gazetelerde.” Bunu düşünmekte haklıdır şairimiz. Faşist generallerin rüzgârı kasıp kavurmaktadır ortalığı. Ne yapacakları belli olmaz!Cezaevi Güncesi tutuklu bir aydının okuyarak, yazarak, cezaevi avlusunda voleybol oynayarak, spor yaparak direnmesinin öyküsüdür. Bizim gibi ülkelerde yazan çizen, yazar, ozan, aydın kim varsa bu kitabı okumalıdır. Dilerim kimsenin yolu düşmez cezaevine ama yaşananlar hiçbir şeyin bizi şaşırtmayacağını Güncesi-Hapishanede Bir Sabah Türküsü Günceler 1 Nisan-Aralık 1982 / Ataol Behramoğlu / Tekin Yayınevi / 200 s. / 2022.
İlk şiirlerini “Ataol Gürus” adıyla, yerel gazete ve dergilerde yayımlayan Behramoğlu, gerçek şiir kimliğini 1965-1971 yılları arasında “Papirüs, Yeni Dergi, Yeni Gerçek, Halkın Dostları ve Şiir Sanatı”nda çıkan şiirleriyle kazandı. Halkın Dostları dergisinde İsmet Özel ile tanıştılar ve dostlukları 1960’lar ve 1970’lerin ilk yılları boyunca sürdü. Bu dönemde şiirlerinde, toplumcu, etkin bir edebiyat anlayışı yer etti… Kitaplaşan ilk çevirisi 1967’de basılan Anton Çehov’un, “İvanov” oyunuydu. Şair, yazar, çevirmen, edebiyatçı kimlikleriyle yol alırken, gerçekçi ve toplumcu şiir ilkelerine yönelerek şiirlerini yeni tema ve biçim arayışlarıyla besledi. “Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi” diyordu. Onu sanırım en çok bu şiiriyle bildik. Bir de annesinin kaybının ardından yazdığı özlem dolu şiirleri var ki… Bugün Behramoğlu’nun doğum günü. 78. yaşını şiirlerini okuyarak kutlayalım, ne güzel! İyi ki doğdun Ataol Behramoğlu… Peki sizin en çok sevdiğiniz Behramoğlu şiiri hangisi? YAŞADIKLARIMDAN ÖĞRENDİĞİM BİR ŞEY VAR Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır Kopmaz kökler salmaktır oraya … * AŞK İKİ KİŞİLİKTİR Değişir rüzgarın yönü, Solar ansızın yapraklar; Şaşırır yolunu denizde gemi, Boşuna bir liman arar. Gülüşü bir yabancının, Çalmıştır senden sevdiğini; İçinde biriken zehir, Sadece kendini öldürecektir; Ölümdür yaşanan tek başına, Aşk iki kişiliktir. … BU AŞK BURADA BİTER Bu aşk burada biter ve ben çekip giderim Yüreğimde bir çocuk cebimde bir revolver Bu aşk burAda biter iyi günler sevgilim Ve ben çekip giderim bir nehir akıp gider … * ANNEM YOK ARTIK 2 Anne diyemeyeceğim artık bir başkasına, Sesimin anneme seslenirkenki tonuyla Tatil dönüşlerinde annemin uğrayacagım evi yok, Beni seven birileri olacak mı yine de Gidip koşulsuz uzanacağım bir yatak, Saçlarımı okşayacak bir el Ama ben anneme de bütün bütüne Bırakamadım kendimi … HEMINGWAY’İN BİR HİKAYESİNDEN ÇAĞRIŞIMLARLA Kadın ve adam oturuyorlardı Uzakta beyaz dağlar vardı Gara girmek üzereyken Barselona-Madrid treni Kadın üzgündü, üzgündü, üzgündü Adam düşündü, düşündü, düşündü Aşkımız bitmesin isterim dedi … * İSTANBUL Göğsüme bir İstanbul çiziyorum Başparmağımla, kelebek biçiminde Çocukmuşum gibi aynanın önünde Yüzümü saçlarımı okşuyorum Kadıköy’den herhangi bir deniz Tenha bir tramvay Şişli’den Samatya’dan belki Sultanahmet’ten İncir ağaçları anımsıyorum … SEVGİNİN ÖNÜNDE Bütün insanları dostun bil, kardeşin bil kızım Sevincin ürünüdür insan, nefretin değil Zulmün önünde dimdik tut onurunu Sevginin önünde eğil kızım * Damla Karakuş [email protected] Instagram biyografivekitap Görüntülendi 696
ataol behramoğlu en kısa şiiri