Fast Money. Yeraltında su olup olmadığı nasıl anlaşılır? Tuz veya diğer minerallerin birikintilerini arayın – genellikle zemin yüzeyinde beyaz bir “kabuk” olarak görülebilir. Bunlara, mineralleri geride bırakan yeraltı su yunun buharlaşması neden olabilir. Büyük bir yüzey yatağı, yeraltı sularının çok yüksek bir mineral içeriğine sahip olduğunu gösterebilir. Hangi topraktan su çıkar? Killi topraklar genelde ne su tutar, nede suyu iletir. doğal bir su geçirmezlik tabakası olan kil genelde göletlerin oluşmasının, barajların zeminin temel malzemesidir. Yer altı suları hangi yöne akar? Taban suları, yer çekimine bağlı olarak aşağı doğru hareket eder. Geçirimsiz tabakanın uzanışına bağlı olarak aşağı hareket eden bu suların yeryüzüyle kesiştiği yerlerde yeryüzüne doğru akışa geçer. Dağlardan su nasıl çıkar? Kara üzerine düşen yağışın bir kısmı yer altı suyuna sızarak, yeraltı suyunun bir parçası olur. Bu suyun bir kısmı kara yüzeyine yakın hareket eder ve dere yataklarına boşalarak çok çabuk ortaya çıkar, ancak yer çekimi yüzünden bu suyun büyük bir kısmı yer altına doğru daha derinlere inmeye devam eder. Sondajla su kaç metreden çıkar? Delgi derinliğine göre sondaj çeşitleri dörde ayrılmaktadır. Derinliği 100 metreden daha az olan sondajlardır. Derinliği 100 metre ile 1000 metre arasındaki sondajlardır. Derinliği 1000-4000 metre arasındaki sondajlardır. Sondajda su çıktığı nasıl anlaşılır? bu çalışma gücünü kompresörün verdiği hava yardımı ile yapar. hava aynı zamanda kuyudan parçalanan kaya parçalarını ve çıkan suyu yukarıya çıkartır. suyun çıktığı ise hava yardımı ile yukarı çıkar ve bunu çok rahatlıkla görebilirsiniz. metrajınıda tam çıktığı esnada belli eder ve tespit etmiş olursunuz. Killi topraktan su çıkar mi? Kireçli kil toprakları daha iyi havalanabilen ve suyun da belirli bir ölçüde sızabildiği topraklardır. Kireçsiz kil topraklarında suyun sızması genellikle engellenmiş ve su durgunlaşmış olabilir. Yer altı suyu kaç metreden çıkar? “10-15 METREDEN ÇIKAN SU, 95 METREDE ÇIKIYOR” Bu da yer altı suları çekiliyor, dediğimizin çok somut bir göstergesi. Bir tarlada su olup olmadığı nasıl anlaşılır? Bazı çiftçilerimiz ise tarlalarında doğru yere sondaj yaptırmak amacıyla çubukçu ve dedektörcülere başvurmaktadır. Bu kişiler dut ağacının dallarından veya bakır çubuklardan yaptıkları aparat ile dal veya çubuk nerede eğilirse orada su olduğunu iddia etmektedir. Yer altı su kaç metreden çıkar? “10-15 METREDEN ÇIKAN SU, 95 METREDE ÇIKIYOR” Bu da yer altı suları çekiliyor, dediğimizin çok somut bir göstergesi. Kuyu kaç metre olur? a Satıh alüvyonları içinde kazma, kürek, balyoz ve baramin gibi el kazısı aletleri ile kazılan her derinlikteki kuyularla, ilk su tabakası içinde en çok 10 metre derinliğe kadar, en çok 100 milimetre çapında boru çakılarak açılan kuyular, el ile açılan kuyu sayılır. Kuyu suyuna para ödenir mi? Yer altı suyu kuyusuna yönelik sulama ücreti alımı; 2013 yılında tarih, 28504 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 2012/4005 numaralı Bakanlar Kurulu Kararı ile uygulamaya başlamıştır. Yapılan uygulama yasal bir uygulama olup, ücretin alınmaması Gediz Sulama Birliği inisiyatifinde değildir. Toprakta ve suda ne bulunur? Suyun içine toprağı atın. Toprağı atmanızla beraber bir miktar gaz çıkışı görmüş olmanız gerekir. Toprağın içindeki hava, bitkilerin büyümesi ve toprakta yaşayan diğer canlıların solunumu yönünden önemlidir. Yine aynı şekilde suyun içinde de hava vardır. Sondaj kaç metreye kadar serbest? 10 metrenin altındaki her artezyen kuyu işleminde izin zorunludur. Bu izin Devlet Su İşleri’nden alınmaktadır. Arazisine artezyen kuyu açtırmak isteyen kişiler bu işlemi yapan firmalar ile iletişime geçmelidirler. Bu firmalar gerekli mühendislik çalışmaları yaptıktan sonra kişi adına izin belgesi de çıkarabilmektedir. Su bulmak için hangi kan grubu? Anadolu’nun birçok yerinde devam eden çubukla su arama geleneğini Aydın’ın Yenipazar ilçesinde sürdüren 59 yaşındaki Fuat Yıldırım, yaklaşık 15 yıldan bu yana yer altı su avcısı olarak her türlü arazide su arıyor. 0 rh negatif kan grubu olanların bu işe çok yatkın olduğunu dile getiren Yıldırım, bu işi de özel … Petek Hijyenikliği Nedir ? Zaman içinde peteklerin iç yüzeyinde yada yerden ısıtma borularında toplanan kireç, balçık, çamur ve korozyon atıkları birikerek ısıtma verimimin butonuna sebep gerçekleşir. Isıtma bilgisayarınızda meydana gelen bu kirliliklerin kalifiye makine ve kimyevilerle hijyenik hale getirilmesi ve sistemden uzaklaştırılması işlemine petek hijyenikliği ismi verilmektedir. Radyatör Petek Sebep Temizlenir ? Peteklerinizin Kirlendiğini Sebep Anlarsınız ? 1 Peteklerinizin üstünde ısınmayan bölgeler varsa, 2 Peteklerinizin üst bölümü ısınmıyorsa, 3 Peteklerinizin alt bölümü ısınmıyorsa, 4 Musluklarınızdan oldukça az ya da hiç su gelmiyorsa, 5 Peteklerinizden kara ya da koyu kahve renkli ve pis su geliyorsa, 6 Kombiniz sesli çalışıyorsa ya da sıcak suyunuz gayri muntazam geliyorsa, 7 Yerden ısıtma sistemlerinde çevresel ısınma sorunları varsa, 8 Dairenizdeki son olarak petek ısınmıyorsa petekleriniz pis demektir. Kombi Petek Temizliği Nasıl Yapılır? Etkili ve Doğru Petek Hijyenikliği Sebep Yapılmalıdır ? Petek temizliğinin doğru tek şeklinde yapması ve arızalara mahal vermemek için uyulması lüzumlenen kimi kaideler bulunmaktadır. Bunlar; Kombi kapatılır ve kalorifer tesisatı giriş çıkış vanaları kapatılır. Amaç Temizlik sırasında tesisattan çıkacak kireç tortu gibi maddelerin kombinin içerisinden dolaşarak filtreleri eşanjör, sirkülasyon pompası gibi titiz malzemeleri tıkaması yada bozmasını engellemek. Petek Temizleme Makinesi banyodaki havlupan yada petek sökülerek onun adına tesisata bağlanır. Soru Petek temizleme makinesini yanlızca banyodan mı bağlayabiliriz? Cevap Makineyi tesisatın herhangi bir yerinden yada kombinin altından tesisata bağlayabilirsiniz. Amaç Banyodan bağlamamızdaki neden temizlik yapar iken hem temiz su musluğu gerekli hatta tek pis su masrafı gerekmektedir, bunları eş zamanlı bulabileceğimiz yer banyodur. Aynı vakitte temizlik yapar iken oluşacak kirlenmenin hijyenik hale getirilmesi kolay. Halı ya da parke üstünde temizlik yapar iken dökülecek su yada kimyevi devasa zararlar açabilir. Petek Temizleme Makinasi Tesisat Irtibatı Petek Temizleme Makinası Tesisat Bağlantısı Kombi kapatılıp makine irtibatları gerçekleştirdikten ardından tüm petekler açık tek şeklinde 10 dakika makinanın çalıştırılması sağlanır. Radyatör Petek Temizleme Pis Su Tahliyesi Temiz su musluğu açılarak makinaya temiz su içerler, makinede temiz suyu tesisata basarak kaba pisliğin atılmasını sağlar. Tesisattaki kaba pislik ve çamurlaşma tamamiyle atılana kadar işleme devam edilir. Petek Hijyenikliği Sebep Yapılır? Bağlantı Şekli Tüm tesisattaki kaba pislik atıldıktan ve tesisat temiz suyla doldurulduktan ardından tahliye ve temiz su dolum hortumları sökülür. Tesisattaki ve makine içindeki su 30-40 °C ye kadar ısıtılır. Amaç Tesisattaki kireç tortuların yumuşatılması ve kimyasalların sıcak suda henüz tesir temizlik yaptığından kaynaklı. Tesisat Hijyenikliği Sebep Yapılır? Tesisat temizleme için tasarlanmış kimyasalı tesisatın büyüklüğüne göre hesaplanarak tesisata yeteri oranda kimyevi ilave edir. Kimyasalın seviyesi 1/100 dür, başka bir deyişle 1 litre kimyevi 100 litre suya kadar seyreltilebilir. Kimyasal eklendikten ardından tesisattaki suyla karışması için tüm petekler açıkken 5-10 dk. makine çalıştırılarak sirkülasyon yapılır. Petek Temizleme Sirkülasyon Kimyasal tesisata yayıldıktan ve suyun ısısı ayarlandıktan ardından, tesisattaki tüm peteklerin vanaları kapatılır ve yanlızca tek tek peteğin vanaları açılarak temizlik işlemine başlanır. Açık olan petek iyice temizlendikten ardından kapatılır ve tek ileri petek açılarak sırayla bu yolla devam edilir. Soru Sebep tüm petekler açık şekildeyken temizlik yapmıyoruz ? Cevap Buradaki emel yüksek debinin tek peteğe verilerek bereketli tek şeklinde temizlik yapılmasıdır. Bütün petekler açık şeklinde temizlik yaptığımızda basınçlı su en yakın petekten geri dönecektir ve ileri petekler istenilen şeklinde temizlenemeyecek ya da ileri peteklerde iyi tek süpürme tesiri olamayacağı için sökülen pislikler aut atılamayacaktır. Tüm peteklerdeki temizlik prosedürü tamamlandıktan ardından durulama işlemine geçilir. Durulama işlemine başlamadan makinenin filtresini temizliyoruz, sisteme temiz su basılarak sistemdeki kimyasallı ve pis suyu atıyoruz. Sistemde kimyasallı ve pis su kalmayacak şeklinde sökülen kireçleri de sistemden atana kadar iyice durulamak yapıyoruz. Petek Temizleme Durulama İşlemi Tesisata temiz su beslemesi bittikten ardından düzenek savunma kimyasalı eklenilir. Sistem savunma kimyasalı tesisatınızda ve kombinizde tespit edilen tüm parçaları korur, korozyona uğramasını önler. Sudan gelen kirliliklerin oluşmasını geciktirir ve düzeninizin henüz uzun süreli temiz kalmasını sağlar. Böylece tesisatınızın ve kombinizin ömrü uzamış gerçekleşir. kirlilik oluşumu gecikeceğinden tabii gaza daha düşük para ödersiniz. Sistemi kombiye başlamadan evvel kombi filtresi de temizlenir. Limonarmy149 CevapToprakta Solucanlar, böcekler vs. daha bir çok gözle göremediğimiz canlılar toprak altında yaşar. Canlıların yaşaması içinde oksijene ihtiyaç vardır buna göre toprak altında hava olduğunu tespit yosunlar, mikro organizmalar şu altında yaşar ve bu canlılarda oksijene ihtiyaç duyar. Su altında da yaşam olduğuna göre hava olduğunu dersler! XxEylul8akgul10xX Bildiğimiz gibi toprağın içindede canlılar yaşar. Bütün canlılar solunum yapamadan yaşayamaz. O zaman tabi canlılar yaşıyor bu sayade toprağın içinde hava olduğunu içinde hava olduğunu nasıl kanıtlarız?Bildiğimiz gibi su yun içindede aynı toprağın içinde olduğu gibi Havada bulunan su miktarına nem denir. Nem bitkilerin gelişimi için önemlidir. Bitkiler kökleri ile suda erimiş besinleri alıp işleyerek toprak üstündeki dal, çiçek ve meyvelere taşırlar. Bitkilerin terleme hızını güneş ışığı, sıcaklık, rüzgar, havadaki nem miktarı, hava basıncı ve topraktaki su miktarı etkiler. Kış aylarında sıcaklık ve ışık şiddeti daha düşüktür, bu yüzden bitkilerin terleme hızları da düşer ve daha az suya ihtiyaç duyarlar genel olarak yaz ya da kış mevsiminde sıcaklığın az olduğu yerlerdeki bitkiler az suya, sıcaklığın fazla olduğu yerlerdeki bitkiler daha fazla suya ihtiyaç duyarlar. Hava nemi “görünmeyen hava nemi” ve “görünen hava nemi” olarak iki farklı şekilde bulunur. Görünmeyen Hava Nemi Hava içinde bulunan su buharı, görünmeyen hava nemini oluşturur. Havadaki su buharı miktarı ise; mutlak nem, “doygunluk nemi” ve “nispi nem” olarak üç şekilde ifade edilir. Mutlak nem Belli bir sıcaklık derecesinde 1 m3 havada bulunan su buharı miktarına denir. Doygunluk nemi Belli bir sıcaklık derecesinde 1 m3 havayı doymuş hale getiren su buharı miktarıdır. Nispi nem Belli bir sıcaklık derecesinde 1 m3 havada bulunan su buharı miktarının, aynı sıcaklık derecesinde 1 m3 havayı doygun hale getiren su buharı miktarına oranına nispi nem denir ve % olarak ifade edilir. Görünen Hava Nemi Görünen hava nemi “sis” ve “bulut” tan oluşur. Sis ve bulut sadece yeryüzüne olan uzaklıkları bakımından birbirinden ayrılır. Sis, yeryüzüne yakın hava tabakasında, sıcaklık azalması sonucu ortaya çıkan ve havada asılı bulunan su zerrecikleridir. Bulut ise, sıcak ve nispi nemi yüksek hava yukarılara doğru çıktığında sıcaklık düşmesi sonucu açığa çıkan su ve buz damlacıklarının yükseklerde hava içinde asılı kalması halidir. Hava Neminin Bitkiler İçin Önemi Hava nemi, güneşten gelen ve topraktan radyasyonla yansıtılan ışınların büyük bir bölümünü tutarak, yeryüzünün hem aşırı ısınmasını, hem de soğumasını önler. Havanın nispi nemi azaldıkça bitkilerde terleme artar. Bu da bitki hücrelerinde turgor basıncının düşmesine neden olur. Turgor basıncının dengede kalabilmesi için çevre havasında nispi nem oranının %65’ in altına düşmemesi gerekir. Havanın nispi nem oranın azalması sürekli olursa terleme artar. Köklerle alınan su terlemeyle atılan suyu karşılamazsa, bitki stomalarını kapatarak terlemeyi azaltır. Bu durumda ise fotosentez ve solunum için gerekli gaz alış verişi normal yapılamaz ve sonuç olarak bitkide büyüme ya çok yavaşlar, ya da tüm olarak durur. Ayrıca, hava nispi neminin ürünlerin depolanmasındaki önemi de oldukça büyüktür. Ambar içindeki havanın nispi nemi fazla olduğunda, saklanan ürünün su miktarı artar. Üründe su miktarının artması ise, kızışma, bozulma ve çürümelere yol açarak ürün kaybına neden olur. Hava nemi olarak sis kurak bölgeler için önemlidir. Çöllerde birkaç yıl yağmur yağmamasına karşı bazı bitkilerin yaşaması havadaki sis nedeniyledir. Ancak, hava nispi neminin gereğinden fazla bulunması, ya da sisli ve bulutlu havalar, bitkilerde değişik hastalıkları ortaya çıkaran birçok mantarların hızla büyümesini ve yayılmasını sağlayarak, nemli bölgelerde bitkisel üretimin azalmasına neden olur. Seralarda Nem Kontrolü Hava nemi bitkilerin fizyolojik faaliyetleri için gerekli unsurlardan biridir. Sulama nedeniyle ıslak ve nemli olan topraktaki su buharı basıncı, sera havasının su buharı basıncından daha yüksek olduğundan toprak suyu buharlaşarak sera havası içine yayılır. Böylece sera içinde hava nemi yükselir. Bu durum bitkilerde belirli bir düzeye kadar olumlu etki yapar. Nem oranının fazla oluşu ise bitkilerde fizyolojik dengesizlik yapar. Seralardaki nem iki yolla düşürülür Sera havasını ısıtmakla Serayı havalandırmakla Hava ve Hava Hareketleri Hava Hava denildiğinde renksiz, kokusuz gaz karışımı anlaşılır. Tarımsal ekoloji yönünden hava dendiğinde ise; Yeryüzünü saran hava tabakasını, Canlıların bünyelerinde bulunan havayı, Toprak içinde bulunan havayı anlarız. Hava tüm canlılar için önemlidir. Havanın önemini şu şekilde özetleyebiliriz Hava, yeryüzünde gece ve gündüz sıcaklık farklarının çok olmasını önler. Bütün canlılar yaşayabilmek için havadan gaz alıp vermek zorundadır. Canlılığın temel maddelerinden biri olan azotun kaynağıdır. Hava, doğrudan doğruya olmasa bile, hava hareketleri ile sıcaklık ve ışığın yayılmasını sağlar. Bitkilerin terlemesini, çiçeklerin tozlaşmasını ve tohumların bir yerden başka bir yere taşınmasını sağlar. Hava Hareketleri Hava sıcaklığındaki değişiklikler; havanın yoğunluk, basınç ve nispi nem miktarlarının değişmesine neden olur. Sıcaklığı artan havanın yoğunluğu azalır ve yukarıya doğru yükselir. Yükselen havanın yerine ise, serin ve yoğunluğu fazla olan hava gelir. Yeryüzünün farklı genişliklerde karalar ve sularla kaplı oluşu da, atmosferde ısı enerjisi değişimlerine ve böylece hava hareketlerinin ortaya çıkışına etkide bulunan diğer önemli bir faktördür. Dünyamıza ulaşan güneş enerjisinin büyük bir bölümü, geri yansıma ve transprasyonla ısı enerjisi halinde atmosfere gönderilir. Böylece atmosferin, hem sıcaklık derecesi, hem de nem miktarı artar. Atmosfer sıcaklığı ve nem miktarının artışı denizler ve okyanuslar üzerinde daha fazla olduğundan, denizlerden karalara doğru nispi nemi yüksek sıcak hava akımı meydana getirir. Böylece okyanuslardan karalara su buharı geçer ve karaların üzerindeki havanın, su buharı yoğunluğu artar. Yeryüzünde enlem derecelerine göre güneşten gelen ışınların getirdiği ısı enerjisi miktarının farklılığı düşünüldüğünde, ekvator ve kutuplar arasında atmosferdeki ısı enerjisinin eşitlenebilmesi için, hava hareketlerinin olması doğaldır. Ekvatordan sıcak ve hafif hava kutuplara, kutuplardan da ağır ve serin hava ekvatora doğru hareket eder. Atmosferde, sıcaklığı farklı yerler arasındaki hava hareketlerine rüzgâr adı verilir. Rüzgârın Bitkiler Üzerine Olumlu Etkileri Bitkiler için en uygun rüzgâr hızı 3-5 m/s dir. Bu hız ancak bitkilerin yapraklarını oynatır. Bitkilerde herhangi bir zarar ortaya çıkarmaz. 3–5 m/s rüzgâr hızında, bitki köklerinin topraktan aldığı su ile yaprak yüzeyinden transpirasyon yolu ile kaybettiği su miktarları dengeli olup; yaprakların turgor basınçları tamdır. Kısacası 3–5 m/s hızında olan rüzgâr, bitkilerde solunum ve transpirasyonun normal seyretmesine, bitkinin etrafındaki CO2 oranı düşük havanın, CO2 oranı yüksek hava ile yer değiştirmesini sağlayarak fotosentezin artmasına etkide bulunur. Rüzgârın Bitkiler Üzerine Olumsuz Etkileri Rüzgârın bitkiler üzerine olan olumsuz etkileri mekanik, fizyolojik ve morfolojik olmak üzere başlıca üç grupta toplanır. Mekanik etkileri Rüzgâr hızı arttıkça bitkilere mekanik olarak zarar verir. Örneğin Rüzgâr hızı 10 m/s olunca küçük ağaç dallarını oynatır. Rüzgârın hızı 20m/s’ ye çıkınca ağaçların büyük dalları sallanır. Rüzgârın hızı 40 m/s olunca ağaçlar devrilir. Fizyolojik etkileri Rüzgârın en önemli etkilerinden biri de bitkileri kurutmasıdır. Transpirasyonu artırır. Dalların eğilip bükülmesi hücreler arasında bulunan suyun dışarı atılmasını sağlar. Toprakta bulunan rüzgârın etkisiyle buharlaştığı için bitki kökleriyle su ihtiyacını karşılayamaz. Sonuçta bitki kurur. Morfolojik etkileri Bitkiler rüzgârın kurutucu etkisinden kendilerini koruyabilmek için stomalarını kapatır. Bu durum normal gaz alış verişini engeller. Bitkilerde büyüme ve gelişme durur. Yağış Hava neminin katı ya da sıvı hallerde yeryüzüne dökülmesi olayına yağış denir. Hava neminin yoğunlaşmasında en önemli etken sıcaklıktır. Nispi nemi yüksek olan havanın sıcaklığı azaldığında, belli hacimdeki havayı doymuş hale getiren su buharı miktarı da azalacağından, su buharı fazlası yoğunlaşarak su damlacıkları halinde açığa çıkar. Eğer açığa çıkan su miktarı az olursa, su damlacıkları sis yada bulut halinde hava içerisinde asılı kalır. Buna karşılık açığa çıkan su miktarı bol ise, yeryüzüne yağış olarak dökülür. Yağış Türleri Yağış, yoğunlaştığı yer ve aşağıya doğru düşerken içinden geçtiği hava katlarının sıcaklık, basınç ve hava hareketlerine bağlı olarak; yağmur, kar, sulu kar, dolu, çiğ ve kırağı gibi değişik şekillerde kendini gösterir. Yağmur Kutup bölgeleri dışında kalan yeryüzünün hemen her bölgesinde en çok görülen yağış şekli olup, sıcaklığın 0 C°’nin üstünde olduğu hallerde meydana gelir. Yer çekimi kuvveti ile aşağıya doğru düşen su damlacıkları, su buharınca doymuş hava katları içinden geçtiklerinde, hava katları tarafından hiç tutulmadan yeryüzüne ulaşırlar. Kar Hava neminin donma noktasının altındaki sıcaklıklarda yoğunlaşması ile kar şeklindeki yağış ortaya çıkar. Dolu Yağmur ve kar zerrelerinin soğuk ve fırtınalı bir hava tabakası içinden döne döne geçerken katı ve yuvarlak taneler haline dönüşerek yeryüzüne düşmesi şeklinde ortaya çıkan yağıştır. Dolu şeklindeki yağışlar daha çok kara ikliminde ve sıcak günlerde görülür. Çiğ Hava geceleri daha soğuk olan bitki organları ve toprak yüzeyi ile temas ettiğinde, sıcaklık düşmesi nedeniyle, içindeki su buharı bir kısmını su damlacıkları halinde bitki organları ve toprak yüzeyine bırakır. Kırağı Sıcaklığı donma noktası altında bulunan maddelerle temas eden havanın, bu maddeler üzerine donmuş halde su bırakması ile ortaya çıkan bir yağış şeklidir. Yağışın Etkinlik Derecesi Tarla topraklarında su kaynağı yağıştır. Ancak her yağış şekli, tarla toprakları ve buna bağlı olarak da bitki yetiştirme yönünden aynı önemi taşımaz. Yağışların bu noktadaki etkileri, yağışların şekli, süresi ve yoğunluğu ile çok yakın ilişkilidir. Bitki yetiştirme yönünden yağışlar süre ve yoğunluğuna göre dört gruba ayrılır. Uzun süreli bol yağışlar Yağışlar ne kadar yavaş ve uzun süreli olursa, bu yağışların toprak içine sızmaları o kadar iyi olur. Bitkiler için en yararlı olanı budur Uzun süreli az yağışlar Yağışlar uzun süreli ancak çok azdır. Derinlere kadar sızmadığı için bitkiler için çok yararlı değildir. Kısa süreli bol yağışlar Bu yağışlar daha çok sıcak günlerde ortaya çıkar. Bu yağışların büyük bölümü sel sularını oluşturur. Büyük miktarı ise buharlaşır. Bitkiler için elverişli değildir. Kısa süreli az yağışlar Kısa süreli yağışlar havadaki su buharını artırır. Yağışın Yıl İçinde Dağılışı Bitki yetiştirme yönünden yıllık yağışın toplam miktarından çok, yıllık yağışın mevsimlere ve aylara yayılışı önemli olmaktadır. Nitekim yıllık yağış miktarları aynı olan iki yerde, yağışların büyük bölümü ayrı ayrı mevsimlere düşüyorsa, bu iki bölgede yetiştirilecek bitki tür ve çeşitleri aynı olmaz. Örneğin Orta Anadolu ve Doğu Anadolu karşılaştırılabilir. Orta Anadolu’da en önemli yağışlar ilkbahar aylarında özelliklede mayıs ayında olmaktadır. Bu nedenle de, mayıs ayı yağışları birim alandan elde edilecek ürünün az ya da çok olmasında bir ölçü olarak kabul edilir. Buna karşılık Doğu Anadolu bölgesinde yıllık yağışlar; ilkbahar, yaz ve sonbahar aylarına düzenli bir şekilde yayılmıştır. Bu yüzden de orta Anadolu’da kışlık ürün yetiştirme esas olduğu halde, Doğu Anadolu’da yazlık ürün yetiştirme ağırlık kazanmaktadır. İlginizi Çekebilir! Temel Bitki Yetiştiriciliği ile İlgili Tüm Yazılar Hava kirliliğinin tanımını, “Havanın doğal yapısında bulunan esas maddelerin yüzde miktarlarının değişmesi veya yapısına yabancı maddelerin girmesi sonucu insan sağlığını ve huzurunu bozan hayvan, bitki ve eşyaya zarar verecek derecede kirlenmiş olan hava” şeklinde yapabiliriz. Atmosferi meydana getiren gazların karışımlarından oluşan hava, canlı organizmanın yaşam sürecindeki en önemli öğelerden birisidir. Erişkin bir insanın günde yaklaşık olarak 2,5 litre su, 1,5 kilogram besin, 10 – 20 m3 hava gereksinimi vardır. Açlığa 60 gün, susuzluğa 6 gün dayanabilen insan, havasızlığa ancak 6 dakika dayanabilmektedir. Orman yangınları, volkanik patlamalar, bataklıklarda anaerob bakterilerin kompleks organik maddeleri hidrolizi sırasında ortama verilen; karbondioksit, metan, vb. gibi gazların atmosfere yayılması gibi doğal olaylar nedeni ile atmosfer hiç bir zaman tertemiz olmamıştır. Hava kirliliğinin nereden ve ne zaman çıktığını söylemek zordur. Belki de insanoğlunun ateşi bulma tarihini hava kirliliği için başlangıç olarak almak en doğrusu. Çünkü nüfusun az olduğu o dönemlerde insanlar tarafından kirletilen çevre, doğa tarafından zararsız hale getirilmiştir. Bugün de aynı özellikte olan doğa, endüstri devriminin başlamasıyla aşırı kirlenme karşısında çaresiz kalmıştır. Hava kirliliği, ulusal sınırlarda bitmemekte diğer ülkeleri de etkileyebilmektedir. Örneğin, de 1986 yılında meydana gelmiş olan “Çernobil Nükleer Kazası” sonucu oluşan kirli hava, Doğu Avrupa ülkelerinde ve ülkemizde oldukça sorun olmuştur. 11 Mart 2011 tarihinde Japonya’da meydana gelen Fukuşima Nükleer Santralinde kaza, Çernobil felaketinden sonra en büyük ikinci nükleer kaza olarak tanımlamakla birlikte, tüm reaktörlerde sorun yaşanması kazaları bugüne kadarki en karmaşık nükleer kaza yapmaktadır. Bir ülkenin sınırları dışında meydana gelen kirli hava başka bir ülkenin suyunu, toprağını, havasını kirletebilmekte, ekonomisini bozabilmekte ve insanlarını korku içinde yaşatabilmektedir. Dolayısıyla hava kirliliği, hem ulusal hem de uluslararası boyutta bütün dünyayı ilgilendiren bir olaydır. 1. ATMOSFER Yer kürenin etrafını saran gaz örtüsüne atmosfer denir. Atmosfer renksiz, kokusuz, tatsız, çok hızlı hareket edebilen, akışkan, elastik, sıkıştırılabilir, sonsuz genleşmeye sahip, ısı geçirgenliği zayıf ve titreşimleri belli bir hızda ileten bir yapıya sahiptir. Yeryüzünden uzaklaştıkça hava tabakasının yoğunluğu azalır. Toplam kalınlığı 10 000 km. kadardır. Yer küre ile en fazla temasta bulunan atmosfer katmanı deniz seviyesinden itibaren yaklaşık 12 km’ye kadar çıkan, sıcaklığın hızlı ve düzgün bir şekilde azaldığı troposfer tabakasıdır. Troposferin kalınlığı kutuplarda 8 km, ekvatorda 16 km’dir. Katman kalınlığının ekvatorda ve kutuplarda farklılık göstermesinin nedeni, ekvatorda ısınan havanın hafifleyerek yükselmesi ve merkez kaç kuvvetinin bulunması, kutuplarda ise havanın soğuyarak çökmesi ve merkez kaç kuvvetinin bulunmamasıdır. Yani bu değişiklerin sebebi sıcaklık farklılıkları ve merkez kaç kuvvetinin etkisidir. Troposfer atmosferin en önemli katmanıdır diyebiliriz çünkü gazların %75′i su buharının ise tamamı bu katmanda bulunur. Buna bağlı olarak hava akımları, bulutluluk, nem, yağışlar, basınç değişiklikleri gibi bilinen bütün meteorolojik olaylar bu katmanda meydana gelir. Bu katmanı stratosfer, mezosfer, termosfer ve ekzosfer takip eder. Gaz örtüsünün dünya etrafında bulunmasının temel nedeni yer çekimi kuvvetidir. Atmosfer içinde bulunan oksijen hayatın gelişmesini temin ettiği gibi, meydana getirdiği diğer uygun şartlarla da hayatın sürekliliğini sağlar. Bunun yanı sıra güneşten dünyaya gelen enerjinin tekrar uzaya süratle dönmesini önler. Atmosfer yer kürenin etrafında adeta düzenleyici ve koruyucu bir örtü şeklindedir. Atmosfer başta azot ve oksijen olmak üzere argon, karbondioksit, su buharı, neon, helyum, metan, kripton ve hidrojen, ksenon gibi gazlarının karışımından meydana gelmiştir. Atmosferde bulunan gazları üç gurupta inceleyebiliriz. Havada devamlı olarak bulunan ve miktarları değişmeyen gazlar Azot, Oksijen, Soy gazlar He,Ne,Ar,Kr,Xe,Rn Havada devamlı olarak bulunan ve miktarları azalıp çoğalan gazlar Karbondioksit, Su buharı, Ozon Havada her zaman bulunmayan gazlar Kirleticiler Atmosfer içindeki gazların hacimsel oranları yatay ve dikey hava hareketleri nedeni ile yerden 25 km. yüksekliğe kadar hemen hemen sabit kalır. Daha yukarı tabakalarda ise dikey hava hareketlerinin bulunmaması nedeni ile gazlar Dalton Kanununa göre, ağırlıklarına uygun katmanlar halinde sıralanmışlardır. Havada devamlı bulunan ve miktarları değişmeyen gazlar, hayatın sürekliliğini sağlayan unsurlardır. Havada devamlı bulunan ve miktarları azalıp çoğalan gazlar ise iklimler üzerinde önemli etkiler meydana getirirler. Atmosferdeki su buharı miktarı, denizler, göller, nehirler ve bitkilerden buharlaşma ile artar ve bulutlardan sis, çiğ, kar, dolu ve yağmur oluşumu ile de azalır. Su buharının bu değişkenliği, uzun sürede, bu olaylarla birbirini öyle dengeler ki, su buharının atmosferdeki miktarı değişmez. Atmosferde 25 km. yüksekliğe kadar bulunan gazların miktarları aşağıda belirtilmektedir; Gazlar Sembolleri Hacimsel Yüzdeleri % Molekül Ağırlığı Azot DiNitrojen N2 Oksijen DiOksijen O2 Argon Ar Karbondioksit CO2 Neon Ne Helyum He Hidrojen DiHidrojen H2 Metan CH4 Kripton Kr Ozon O3 Su Buharı H2O 0 – 4 Havadaki bu gazlardan oksijen, azot ve karbon dioksit canlılar için çok önemlidir. Canlılar solunum için oksijene gereksinim duyar. Oksijen besinlerin yanıp, enerjiye dönüşmesinde kullanılır. Azot, oksijen gazını seyreltir. Hem solunuma yararlı hale getirir, hem de ani yanmaları önler. Ayrıca azot, proteinli besin maddelerinin yapılması için gereklidir. Havadaki azot, azot bağlayıcı bakteriler tarafından toprağa geçer. Bitkiler fotosentez sonucunda proteinli besin maddelerini oluşturur. Karbondioksit ise normalde çok küçük yer teşkil eden bir birleşendir. İnsan ve hayvanların teneffüsü ve bitkilerin fotosentez olayı ile atmosferdeki miktarı dengede tutulur. Ozon tabakası da güneşin zararlı ultraviyole ışınlarından canlıları korur. 2. TOPOĞRAFİK ÖZELLİKLERİN VE METEOROLOJİNİN HAVA KİRLİLİĞİNE ETKİSİ Topoğrafik özellikler Yeryüzü şekillerinin özelliği kirli havanın yerleşim birimi üzerinde kalışını etkilemektedir. Yani doğrudan bir etki değil ama mevcut kirliliğin kalıcılık süresini etkilemesi açısından önemlidir. Mesela; çanak şeklindeki yerleşim alanlarında, hakim rüzgâr yönüne dik uzanan, oluk biçimindeki çukur yerlerdeki bölgelerde kirliliğin kalıcılık süresi daha uzun olmaktadır. Yani, çanak şeklindeki arazilerde daha uzun süre kalan kirleticiler yatay hava hareketini de alamıyor ya da az alıyorsa hava kirlenmektedir. Ankara, Konya, Kayseri, Malatya, Erzurum ve Diyarbakır’daki hava kirlenmesinde kalitesiz fosil yakıtlar yanında buraların çanak şeklinde havza kenarı arazide oluşları da etkili olmaktadır. Buna karşılık çevresi açık şehirlerde kirli hava daha çabuk doğal olarak etkisi de az etkili olmaktadır. Yükseklik Kirlenmeyi etkileyen topoğrafik bir unsurdur. Bilindiği gibi yeryüzünden 100 m. yükseldikçe sıcaklık yaklaşık °C azalmaktadır. Bu sebepten yüksek yerler soğuk olur. Daha çok yakıt tüketilir. Daha uzun süre soba ve kalorifer yakılır. Bakı Bir yerin güneşe karşı yönü demek olan bakı şartları da kirlenmeye etki eder. Eğer bir yerleşim merkezi güneşe bakan bir yamaçta ise daha çok ısınır. Böylece yakıt ihtiyacı azalır, dolayısı ile kirlenme de daha az olur. Meteorolojik Olaylar Meteorolojik olaylar hava kirliliğini büyük ölçüde etkileyen unsurlardan biridir. Havayı kirletici unsurların, kaynağından çıktıktan sonra atmosfere karışarak dağılması, havada asılı olarak kalması veya taşınması meteorolojik olaylarla çok yakından ilgilidir. Bu meteorolojik olaylar sıcaklık, sis, inverziyon, rüzgâr, nem, yağış ve basınç faktörleridir. Sıcaklık Havalar soğuyunca ısınma ihtiyacı doğmakta ve daha çok yakıt kullanılmaktadır. Nitekim hava kirliliği yurdumuzda daha çok Ekim-Kasım aylarında başlayıp, Mart-Nisan ayları sonuna kadar ortalama sıcaklığın 18°C nin altında olduğu dönemler de olmaktadır. Ayrıca gün içinde sabah saat 0500 ile 0800 saatleri arası, akşamda 1600 ile 2000 saatleri arası kirliliğin yoğun olduğu saatlerdir. Yani, sıcaklığın düşük olduğu saat ve aylarda kirlenme daha çok olmaktadır. Mesela; yaz ayları ve gece 2000 ile 0500 saatleri arası hava, diğer dönem ve dilimlere göre daha az kirlidir. Sıcaklık terselmesi İnversiyon Normal şartlarda ısınan hava yükselir ve yükselirken de içindeki kirletici maddeleri beraberinde yukarı taşır. Bu dikey hareket havayı temizler. Sıcaklık, yerden 100 metre yükseldikçe yaklaşık 0,65 oC azalır. Hava yerden yukarı doğru yükselirken genişler ve soğur. Hava içindeki nem, bulut oluşturmak üzere yoğunlaşır. Bu şartlar altında troposferde hava kirliliği ile ilgili sorun olmaz ve gazlarda çökme meydana gelmez. Hava kütlesi aşağıdan yukarı doğru yükseldikçe sıcaklığın sürekli olarak azalması gerekirken bir yerde artar, daha sonra azalmaya başlarsa bu durumda sıcaklık terselmesi inversiyon meydana gelir. Üç temel inversiyon vardır. Bunlar; radyasyon inversiyonu, çökme inversiyonu ve adveksiyon inversiyonudur. Radyasyon İnversiyonu Yüksek basınç şartları altında bulutsuz ve sakin rüzgarlı günlerde radyasyon inversiyonu gerçekleşir. Radyasyon inversiyonu genel olarak geceleri başlar. Bulutsuz gecelerde yer ısısını hızlı şekilde yayar. Sonuç olarak hem yer ve hem de yere yakın hava tabakası hızlı şekilde soğur. Üst tabakadaki hava tabakası ise daha sıcak hale geçer. Böylece radyasyon inversiyonu oluşur. Bu durumda sıcak hava üstte, soğuk hava altta yere yakın olacağından dikey hava hareketi de oldukça zordur. Yani bacalardan çıkan kirleticiler yükselememektedir. Radyasyon inversiyonu havada sis oluşumunu başlatır, aynı zamanda gazları ve partikülleri içinde tutar. Güneş ışınları sabahleyin soğuk yer tabakasına nüfuz ederek inversiyonu kırmaya çalışır. Isınan hava ile sis tabakası ortadan kalkar. Eğer hava çok sakin ve aşırı nemli ise güneş ışınlarının radyasyon inversiyonunu ortadan kaldırması zaman alabilir. Bu süre birkaç saatten birkaç güne kadar sürebilir. Radyasyon inversiyonu sonbahar ve ilkbahar aylarında sık aralıklarla olmakla birlikte kış ve yaz aylarında da meydana gelir. Radyasyon inversiyonu genellikle gece saatlerinde başlar ve sabah saatlerinde etkisini devam ettirir. İnversiyon, hava kirliliğinin yoğun olduğu il ve ilçelerde daha uzun süre devam etmektedir. Londra’da 1952 yılında gerçekleşen ve binlerce kişinin ölümüne neden olan inversiyon, radyasyon inversiyonudur. Yer seviyesinde ciddi sis oluşmuştur. Yüksek basınçlı, sakin havada bacadan atılan kirleticiler sis tabakası içinde tutulmuştu. Radyasyon inversiyon 5 Aralıkta başlamış 10 Aralığa kadar devam etmiştir. Güneş ışınları sis tabakasını ısıtıp ortadan kaldıramamıştı. Çökme İnversiyonu Dağ eteği bölgeleri ile vadilerde çökme inversiyonu sık aralıklarla meydana gelmektedir. Yüksek basınç şartları altında bulutsuz havalar ile sakin rüzgarlı hallerde, bir tepe, dağ bölgesi, engel gibi yüksek bölge üzerinden dağ eteği veya vadi üzerine gelen soğuk hava tabakası yüksek bölgeden aşağı doğru inerken sıkışır. Sıkışan hava kütlesi ısınır. Böylece yerden belli bir yükseklikte sıcak hava tabakası oluşur. Yer seviyesindeki hava kütlesi inversiyon tabakasına kadar yükselir. İnversiyon tabakası bir kapak gibi hareket ederek hava kütlesinin ve kirleticilerin daha fazla yükselmesini ve dağılmasını engeller. Çökme inversiyonu, radyasyon inversiyonuna göre daha etkilidir. Etki süresi daha uzundur. Bu tür inversiyonlar genel olarak ilkbahar ve sonbahar aylarında daha sık aralıklarla meydana gelir. Atmosferde bir kaç km. içinde çökme inversiyonu meydana gelir. İnversiyon tabakasının yerden yüksekliği oldukça önemlidir. İnversiyon tabakası yerden ne kadar yüksekte oluşmuşsa bacadan ve egzozdan atılan kirleticilerin atmosferde seyrelmesi o kadar yüksek olur. İnversiyon tabakası yere ne kadar yakın ve ortamdan kalkma süresi uzun ise hava kirliliği bakımından etkisi o kadar şiddetlidir. Dağlarla veya yüksek tepelerle çevrili şehirlerimizde yüksek basınç şartlarının hakim olduğu açık hava ve sakin kış aylarında bu tür inversiyon sık aralıklarla meydana gelebilir. Eğer bu tür bölgelerde kış aylarında kalitesiz yakıtlar kükürt, kül ve nem oranı yüksek, kalorisi düşük ısınma amaçlı olarak kullanılıyorsa bacadan atılan kirleticilerin çevre üzerinde etkisi inversiyonlu günlerde fevkalade ölümcül olabilir. Adveksiyon İnversiyonu Yüksek basınçlı günlerde, sakin ve açık atmosferik şartlarda, sıcak deniz esintileri, karaya ulaşmadan önce soğuk hava akımları üzerinden geçtiği sahillerde şehirlerde bu tür adveksiyon inversiyonu meydana gelir. Bu durumlarda yer seviyesindeki soğuk hava tabakası üzerine sıcak hava tabakası yerleşir. Kararlı stabil tabaka olarak adlandırılan inversiyon tabakası bir kapak gibi hareket ederek tabaka altında bacadan veya egzozdan atılan kirleticilerin tutulmasına ve birikmesine neden olur. Adveksiyon inversiyonu, genel olarak arkasında yüksek tepe veya dağ olan sahil bölgelerinde kurulan şehirlerde meydana gelmektedir. Basınç Atmosferi oluşturan gazların ağırlıklarının atmosfer içinde ve altındaki cisimlere yaptığı etkidir. Hava kirliliğinin kalıcı ya da dağılıcı olmasında etkili bir unsurdur. Yüksek Basınç Havanın soğuması ile yoğunlaşan havanın yer çekimi etkisi ile yeryüzüne çökmesi sonucunda, bu havanın altındaki yüzeylere yaptığı basınca yüksek basınç denir. Yüksek basınç şartlarında hava devamlı çökme eğilimi gösterir. Bu nedenle kirli hava, yükselme ve dağılma şansı bulamaz. Alçak Basınç Havanın ısınması ile genişleyen havanın altındaki cisimlere yaptığı basıncın azalmasıyla oluşan basınçtır. Alçak basınç şartlarında hava yükselici özellik gösterir. Türbülans ve konvektif harekete sahiptir. Kirli havayı atmosferin üst katlarına taşıyarak, yükseklerdeki rüzgarlarla dağılmasına neden olur. Rüzgar Isınan hava yükselir. Bu nedenle yeryüzüne yaptığı basınç azalır. Fakat yeryüzünün her yerinde sıcaklık farkı aynı değildir. Hava sıcaklığının düşmesi durumunda ise havanın yeryüzüne yaptığı basınç artar. Bu durumda ısınan hava ile soğuk hava sürekli yer değiştirir. Yani ısınan bölgeler ile soğuk bölgeler arasında sürekli bir hava akımı vardır. Bu hava akımına rüzgâr adı verilir. Rüzgârın etkisi havayı kirletme yönünde değil kirli havayı az ya da çok taşıma, kirliliği dağıtma yönünde olmaktadır. Rüzgârın olmaması, eğer dikey hava hareketi de yoksa kirli havanın olduğu yerde kalması demektir. Bunu da kısaca şöyle ifade etmek mümkündür Yerleşim alanlarının ve fabrikaların hakim rüzgâr yönüne uygun veya ters yönde oluşunun da şehirlerin havasının kirlenmesinde çok etkili olduğu bilinen bir gerçektir. Yağış Havadaki su buharının çeşitli koşullarda yoğunlaşarak atmosferden düşmesine yağış adı verilir. Yağışlar; yağmur, kar, dolu olarak düşen çiğ, kırağı; sis olarak da düşmeyen hidrometeorlar olarak ikiye ayrılır. Önemli bir coğrafi unsur olan yağış kirlenmeyi azaltıcı yönde etkiler. Özellikle yağmur şeklindeki yağışlar havadaki tozu, küçük partikülleri havadan yere indirmekte ve havayı temizlemektedir. Aynı şekilde başta Skükürt ve NAzot bileşikli gazları yere indirdiği bilinmektedir. Nem Atmosferde bulunan su miktarı atmosferin nemliliği olarak adlandırılır. 1 m2 hava içindeki su buharının gram olarak ağırlığına “mutlak nem” denir. Havanın o anda taşıdığı nemin aynı sıcaklıkta yüklenebileceği en yüksek nem miktarına oranına “nispi nem” denir. Bu değer yüzde ile ifade edilir. Nem, hava kirliliği açısından hem olumlu, hem olumsuz etki yapabilen bir unsurdur. Atmosferin yere yakın kısmında nem daha fazla olup, bu nem ısıyı tutar ve böylece az yakıt gerektiği için kirlilikte az olur. Atmosferde bulunan nem hava sıcaklığının azalması ile yoğunlaşarak sise sebep olur. Hava içerisinde bulunan aerosoller bu yoğunlaşmada çekirdek vazifesi görürler. Dolayısıyla sis daha çok kirlenmiş havada meydana gelir. En tehlikeli hava kirlenmesi problemleri sislerle beraber ortaya çıkmaktadır. Hava içerisinde bulunan su zerreciklerinin sebep olduğu en önemli 3 olay aşağıdaki gibi özetlenebilir 1 SO2 kükürt dioksit konsantrasyonunun yoğun olduğu zamanlarda, nisbi nem de yüksek ise havada H2O Su buharı ile SO2 kükürt dioksit reaksiyona girip H2SO4 sülfürik asit oluşmaktadır. 2 Vadilere çöken sisler güneş ışınlarının yeryüzüne tesirini azaltır ve vadinin ısınması gecikerek geceleyin meydana gelen inversiyon tabakası uzun süre vadi üzerinde kalır; dolayısıyla kirleticiler ortamdan ayrılamaz, 3 Havadaki nem, sıcaklığın yükseklikle değişme hızına dolayısıyla atmosferdeki olayların kararlılığına tesir eder. O yüzden yoğun sisli günler sağlık açısından oldukça tehlikelidir. 3. HAVA KİRLİLİĞİNİN KAYNAKLARI VE NEDENLERİ Hava kirliliği ilk olarak, atmosfer bileşiklerinin değişmesiyle başlamaktadır. Evlerin, iş yerlerinin, sanayi kuruluşlarının ve motorlu taşıtların bacalarından çıkan kirleticilerin havaya karışması ve havanın bileşimini bozması, hava kirliliğine neden olmuştur. Temiz hava, içerisinde hacimce %78,08 azot, %20,94 oksijen, %0,03 karbondioksit, %0,93 argon gazı bulunan fakat duman, toz tanecikleri, kükürt dioksit ve diğer gazlar bulunmayan ya da çok az bulunan hava demektir. Atmosfer, genellikle içerisine karışan kirletici maddeleri etkisiz hale getirmesine rağmen devamlı bir şekilde kirlenmektedir. Motorlu taşıtların hızla artması, sanayileşme ve endüstriyel gelişmeye paralel olarak kentlerin büyümesi, teknolojik gelişmeler; toplum refahını arttırırken bunların sebep olduğu kirlenme, doğal kirlenmenin çok üzerinde olmaktadır. Fabrika ve ev bacalarının dumanları, motorlu taşıtların egzoz gazları, havaya bol miktarda zehirli gazlardan olan karbon monoksit CO, kükürt dioksitSO2 ve azot oksitler gibi gazların karışmasına neden olur. Hava kirliliğine, CO’nun %52, SO2’nin %18, hidrokarbonların %12, NO2’nin %6 ve diğer parçacıkların %12 oranında katkıları vardır. Hava kirliliğine neden olan kirleticiler kaynaklarına göre, doğal faaliyetler sonucu meydana gelen hava kirliliği ve yapay faaliyetler sonucu meydana gelen hava kirliliği olmak üzere ikiye ayrılır. Hava kirliliğinde, doğal kirlilik kaynaklarından çok yapay kirlilik kaynaklardan meydan gelen hava kirliliği önemlidir. Çünkü günümüzde insanları en çok ilgilendiren, özellikle büyük yerleşim merkezleri ve sanayi alanlarındaki hava kirliliğidir. Bu kirlilikte daha çok insan faaliyetleri sonucu meydana gelir. Doğal Faaliyetler Sonucu Meydana Gelen Hava Kirliliği Doğal kirliliği oluşturan kirletici kaynaklar Meteorlardan, yer yüzeyindeki büyük çöl alanlarından ve kumluk alanlardan rüzgarlarla atmosfere taşınan tozlar; Orman yangınları ile atmosfere önemli miktarlarda duman ve zehirli gazlar karışır; Foto kimyasal olaylarla azot dioksit; Yanardağlardaki volkanik faaliyetler sonucunda kükürt dioksit, hidrojen klorür, hidrojen florürdür; deniz çalkalanmasından sodyum klorür; Doğadaki çürüme olayları sonucu çıkan metan CH ve kükürtlü bileşikler, H2S, sayılabilir. Yapay Faaliyetler Sonucu Meydana Gelen Hava Kirliliği Endüstriyel faaliyetlerde, ısınma ve motorlu taşıtlarda fosil kaynaklı yakıtları odun, kömür, benzin, fuel-oil gibi yanması sonucunda ortaya çıkan; Partikül Madde PM, Kükürt Dioksit SO2, Azot Oksitleri NOx, Karbon Monoksit CO, Karbon Dioksit CO2, Kurşun Pb, Hidrokarbonlar HC, vb. yapay faaliyetler sonucu meydana gelen hava kirliliğinde önemli rol oynamaktadır. Bunlardan Azot oksitler NOx ve Hidrokarbonlar HC traposferik ozonun oluşmasına sebep olurlar. Oksijenin aktif bir hali olan ozon, hidrokarbonlar ile azot oksitlerin ısı ve güneş ışığı aracılığı ile birleşmesinden oluşur. Özellikle, insanların solunum yollarına zarar verir, yapı, bina ve malzemeleri aşındırır, rüzgarlar ile taşınarak asit yağmurları halinde bitki örtüsünün ve ormanların tahribine neden olur. Doğal veya yapay kaynaklı atmosfere karışan hava kirleticileri, her iki halde de atmosfere yayıldıkları anda hızla kimyasal reaksiyonlar oluştururlar ve hava akımları ile karışır, dağılır, yayılır ve taşınırlar. Böylece kirleticiler, kaynaktan çıkıp, alıcılara ulaştığında karakterleri değişebilir. Doğal faaliyetler veya yapay faaliyetleri sonucu meydana gelen kirleticiler de kendi aralarında atmosfere doğrudan verilen kirleticiler birincil Kirleticiler ve bu kirleticilerle, atmosferik özellikler arasındaki kimyasal olaylar sonucu oluşan kirleticiler İkincil Kirleticiler olmak üzere iki alt gruba ayrılırlar. Birincil Kirleticiler Bunlar kaynaktan doğrudan doğruya çıkan kirleticilerdir. Birincil kirleticiler volkanik patlama sonucu yayılan kül, motorlu taşıtın egzozundan çıkan karbon monoksit CO veya fabrikalardan açığa çıkan sülfür dioksit gibi bir prosesten doğrudan yayımı yapılan maddelerdir. KükürtdioksitSO2, Hidrojen SülfürH2S, MetanCH4, Azot MonoksitNO, Karbon MonoksitCO, Karbon DioksitCO2, Hidrojen FlorürHF, Hidrojen KlorürHCl, Partiküller, vb. İkincil Kirleticiler Atmosferde sonradan oluşan kirleticilerdir. Birincil kirleticilerin havada reaksiyona veya etkileşime girmeleri sonucu oluşurlar. İkincil kirleticilere önemli bir örnek yer seviyesi ozonudur. Bu, fotokimyasal sis oluşturan birçok ikincil kirleticiden birisidir. Kükürt Trioksit SO3, Sülfürik Asit H2S04, Azot Dinoksit NO2, Ozon O3, Peroksi asetil nitrat PAN, Aldehitler, Ketonlar, Asitler vb. 4. HAVADA BULUNAN KİRLETİCİLER VE ETKİLERİ Havada bulunan kirleticiler, havanın doğal yapısındaki bileşimi değiştiren, katı, sıvı ve gaz formlarda bulunabilen kimyasal maddelerdir. Genel anlamda emisyon kirleticileri; Yanma Gazları SO2,NOx, CO, Partiküler Madde Toz, ağır metaller, Uçucu Organik Buhar ve Bileşikler VOC, Flor, Klor, Polisiklik Hidrokarbonlar PAH, Dioksin-Furanlar, Radyoaktif Maddeler vb. şeklinde sınıflandırmak mümkündür. Bu kirleticiler insanların solunum yollarını etkileyerek normal mekanizmasını bozar; bronşlarda iltihaplara ve daralmalara neden olur. Bu değişmeler sonunda da, kronik bronşit, farenjit, larenjit, solunum güçlükleri, astım ve anfizem en çok rastlanan hastalık tipleridir. Araştırmalar akciğer kanserinin meydana gelmesinde ve artmasında hava kirliliğinin önemli bir neden olduğunu göstermektedir. Ayrıca hava kirliliği olan bölgelerde yaşayanların ömrünün, hava kirliliğinin olmadığı bölgelerde yaşayanlara göre 2-3 yıl daha kısa olduğu belirlenmiştir. Bunların yanı sıra kirli hava insanlar üzerinde olumsuz psikolojik etkiler de yaratabilmekte, salgın hastalıklara karşı vücudun direncini azaltmakta ve hastalıkların iyileşmesini geciktirmektedir. Bu olaylar özellikle bebekler ve gelişme çağındaki çocuklar, gebe kadınlar, yaşlılar, kronik solunum ve dolaşım sistemi hastalığı olanlar, endüstriyel işletmelerde çalışanlar, sigara kullananlar ve düşük sosyoekonomik grup içinde yer alanlar üzerinde daha etkili olmaktadır. Kükürt dioksit SO2 Gaz halindeki kirleticiler arasında kükürtoksitler en çok bilinen birincil hava kirleticilerindendir. Bileşiminde kükürt bulunan yakıtların Linyit, asfaltit, fuel-oil ve gazyağı gibi yanmasıyla açığa çıkan keskin kokulu ve zehirli bir gazdır. Yanmanın kalitesine ve yakıtın içinde bulunan katkı maddelerine göre miktarı değişir. Kükürt dioksitin kaynağı insan veya doğal yapımı olabilir. Termik Santrallerde Elektrik enerjisinin üretiminde kullanılan yakıtlar, Kentsel bölgelerde konutların ısınma amaçlı fosil yakıt kullanımı, kükürtten yararlanan sanayi tesisleri ve motorlu taşıtlar kükürt oksitlerinin oluşumuna yol açan önemli insan kaynaklarıdır. Bu kaynaklara oranla çok daha az olarak doğal olaylardan kaynaklı kükürt dioksit, volkanlardan çıkan gazların en önemlisidir. Kükürt dioksiti dengede tutan başlıca etmenleri şu şekilde sıralamak mümkündür. Bitkiler tarafından emilerek. Su kütleleri tarafından absorbe edilerek. Taş ve toprak tarafından absorbe edilerek. Kimyasal reaksiyonlara girerek. Kükürt havada oksidasyona uğrayarak kükürt dioksite dönüşür. Ortamda herhangi bir katalizör madde bulunmadığı durumda, kükürt dioksit yavaş bir reaksiyonla kükürt trioksite dönüşür. Bu dönüşüm ortamda oksijen, ozon veya hidrokarbon serbest radikallerinin bulunması durumuna göre değişim gösterir. S + O2 — SO2 SO2+ O — SO3 Kükürt trioksit SO3 ile havadaki su buharının reaksiyonu sonucunda oluşan sülfirik asit H2SO4 kuvvetli bir asit olup, yağmur suyu ile yıkanması sonucu asit yağmurlarını meydana getirir. Asit yağmurları orman alanları gibi yeşil alanları yok etmekte suları kirletmekte, ev, araba gibi eşyaların çürümesini hızlandırarak ömrünü kısaltmaktadır. Asitler genelde havada aerosollar halinde bulunurlar. Bu aerosollar kar, yağmur, dolu gibi yağışlarla yer yüzünde birikirler. Havanın kükürt dioksit kapsamı meteorolojik koşullarla ilişkilidir. Sisli havalarda konsantrasyonun artığı, buna karşılık yağışlı havalarda azaldığı saptanmıştır. SO2 suda çözünürlüğü fazla olduğundan hızla su ile birleşerek çözelti fazına geçer. Bu nedenle yağmur suları, atmosferden SO2 gideriminde çok etkilidir. Kükürt dioksit SO2, suda ve dolayısıyla kanda büyük ölçüde çözünebilen bir gazdır. Bunun en önemli tesiri üst teneffüs yollarının cidarlarını zedeleyerek, neticede hava akışına olan mukavemetini azaltmasıdır. Yapılan araştırmaların sonucuna göre, kükürt dioksitin bronşitten dolayı ölümleri arttırmakta olduğu saptanmış, atmosferde kükürt dioksit SO2 miktarının arttığı sisli havalarda kronik bronşitli bazı hastalarda nefes darlığının şiddetlendiği gözlenmiştir. Ayrıca kirlilik derecesinin yüksek olduğu zamanlarda bazı hastalıklara tutulmuş kişilerde ölümlerin bir hayli arttığı görülmüştür. Aynı zamanda solunum sisteminin koruyucusu olan tüycüklere de zarar vermektedir. Kirlenmiş havada insanlar için en tehlikeli olan partiküllerden biri sülfürik asittir H2SO4. Sülfürik asitin tesiri esas itibariyle bileşimindeki kükürt dioksidin, üst teneffüs yollarının ve balgam çıkarmaya yarayan dokuların tahriş edilmesi ve bronşların daraltılması şeklinde olmaktadır. Kükürt dioksit, yonca, pamuk, buğday ve elma türlerine etkisi fazladır. 0,3 ppm konsantrasyonunda domates, patates, tütün, benekli fasulye ve ıspanak gibi bitkilere zarar vermektedir. Yüksek SO2 değerleri, bitkiler için zararlıdır. Tek çenekli bitkilerde önce yapraklar uç kısmından itibaren ağarır, daha sonra bitkide genel bir pörsüme göze çarpar. Çift çenekli bitkilerin yapraklarında önce kırmızı, sarı ve kahverengi lekeler belirir, daha sonra yapraklar kıvrılarak kurur ve dökülürler. Tek yıllık bitkilerde en genç yapraklar en dayanıklı kısımdır, en hassas kısım ise orta yaşlı yapraklardır. Çok yıllık bitkilerde yaprak renginde meydana gelen değişim bitkinin tepesinden başlar. SO2 etkisi ile zarara uğramış yaprakların mikroskobik incelemelerinde klorofil parçalanması, tanen maddelerinin bulunmaması, plazmanın tahribi, kalsiyum pektinatın çözünmesi sonucu hücre ara lamellerinin ortadan kalkması gibi olaylar gözlenir. En çok tahribat, stomaların yakınındaki klorofilce zengin dokularda meydana gelir. Yapı materyalinde renk ve fiziki niteliklerde, heykel ve anıtlarda süratli aşınmaya neden olur. Demir, çelik ve çinko gibi metallerde görülen aşınma SO2 kirliliği nedeniyle artış gösterir. Atmosferde kalıcılık süresi 40 günü bulmaktadır. Partikül Madde Hava kaynaklı partiküler madde PM, inorganik ve organik maddelerin kompleks karışımlarını temsil eder. Partiküler maddeler Kütle ve bileşimi yönünden; aerodinamik çapı 2,5 µm’den büyük kaba partiküller ve aerodinamik çapı 2,5 µm’den küçük ince partiküller olarak iki gruba ayrılır. İnce partiküller; ikincil olarak oluşan aerosolleri gaz-partikül dönüşümü, yanma sonucunda oluşan partikülleri, yoğunlaşan organik ve metal buharlarını içerir. Kaba partiküller; genelde yer kabuğu materyalleri yol ve endüstrilerden oluşan kaçak tozları içerir. Partiküler maddenin asit komponenti ve onun mutajenik aktivitelerinin çoğu genel olarak ince fraksiyonda bulunur. Partiküler maddenin kaynağı doğal veya insan yapımı olabilir. Bazı partiküller volkanlardan, toz fırtınalarından, orman veya mera yangınlarından, canlı bitkilerden veya deniz serpintilerinden doğal biçimde oluşurlar. Motorlu Taşıtlarda, güç santrallerinde ve çeşitli endüstriyel proseslerde fosil yakıtların kullanılması gibi insan faaliyetleri de önemli miktarlarda aerosol üretimine yol açar. Küresel ortalamada insan faaliyetleri sonucu üretilenler aerosol miktarı, atmosferimizdeki toplam aerosol miktarının yaklaşık yüzde 10’una karşılık gelmektedir. Partiküler maddelerin en önemli etkisi solunum sistemi üzerinde yaptığı tahriştir. Kalp hastalıkları, kötü ciğer fonksiyonları, akciğer kanseri ve mide kanseri gibi sağlık problemlerine neden olduğu bilinmektedir. Partikül Maddelerin eşyalar üzerindeki en çok bilinen tesiri bina cephelerinde, kumaşlar ve diğer eşyalar üzerinde lekeler meydana gelmesidir. Yüzeyler üzerine 0,3 mikron büyüklüğündeki partikül maddelerinin birikmesi neticesi söz konusu bozulma ve lekeler meydana gelmektedir. Zamanla bu birikme, yüzeyi tahrip ederek, rengini değiştirerek kendini belli eder. Bitkiler üzerindeki etkisi, gözeneklerden girerek bitkilerin solunumunu engeller. Büyüme yavaşlar, meyveler küçülür ve besi değerleri düşer. Partikül maddelerin diğer bir tesiri de görüş mesafesini azaltmalarıdır. Çapları 0,3 – 0,6 mikron arasında değişen partiküller görüşü son derece güçleştirmektedir. Azot Oksit Yakıtın yüksek sıcaklıkta 1100 °C aşan sıcaklıklar yanma sırasında azotun oksijenle birleşerek gaz halinde dışarı atılmasıyla oluşan gazlardır. NO gazı kapalı bir sistemde yavaş soğutulursa N2 ve O2 gazları meydana getirmesine rağmen; ani olarak soğutulursa bir kısmı O2 ile birleşerek NO2gazına dönüşür. Atmosferde en çok bulunan şekli NO ve NO2’dir. Bunlardan başka nitrozoksit N2O, azot trioksit N2O3 ve azot tetraoksit N2O4 gazları da vardır. Bunlardan biyobozunma sonucu oluşan ve toksik olmayan N2O atmosfer kirleticileri arasında sayılmaz. Gülme gazı olarak da bilinen N2O soluyan kişide sarhoşluk etkisi ve kriz biçiminde gülme isteği uyandırma etkisinden dolayı tıpta anestezide yararlanılır. Azot oksitler daha çok termik santrallerde, motorlu araçlarda ve ısınma amacı ile kullanılan fosil kökenli yakıtların yanmasıyla yayılır. Doğal olarakta; Topraktaki bakteriyel faaliyetler, Orman yangınları, Volkanik patlamalar, Yıldırımlardan kaynaklanır. Havadaki oranı, büyük ölçüde o bölgedeki araba, termoelektrik santrali ve petrol rafinerisi sayısıyla paralellik gösterir. Yukarıda belirtilen faaliyetler sonucunda atmosfere verilen azot monoksit NO, hava ile temas ettiğinde hemen yükseltgenerek azot dioksit NO2ye dönüşür. NO2 rahatlıkla suda çözünüp asit çözeltisi oluşturabilir. NOg + ½ O2g —- NO2g 2NO2 + H2O —- HNO3 + HNO2 Endüstriyel bölgelerde görülen kahverengi bulutların rengi, keskin ve nahoş kokulu ve toksik olan NO2den gelir. Karbon dioksit Karbondioksit CO2 atmosferde çok düşük konsantrasyonda bulunan bir gazdır. Çevrede önemli bir anahtar görevini yapar. Örneğin, bitkiler karbon dioksit alırlar ve bunu fotosentezlerinde kullanarak yaşamlarını sürdürürler. Karbon dioksitin diğer bir özelliği de güneşten gelen ışınların değişmeden yeryüzüne ulaşmasını sağlar. Ancak bu sırada yeryüzünden gelen uzun dalga radyasyonunun bir kısmını absorblar. Karbon dioksit doğal veya yapay olarak yanma veya oksidasyon sonucunda oluşur. Karbondioksitin kendisi toksik bir gaz değildir. Normal atmosfer şartlarında %0,03-%0,06 arasında değişen konsantrasyonlarda, ayrıca kaynak sularında da çözünmüş halde bulunur. Atmosferde bulunan karbon dioksit konsantrasyonu fosil kaynaklı yakıtların yanması sonucunda her yıl 2,3 ppm kadar artmaktadır. İnsanlar aşağı yukarı 500 milyon yıl önce oluşan kömür yataklarının bütününe yakın bir kısmını tüketmiş bulunmaktadır. Bugün bile enerjinin büyük bir kısmı fosil yakacaklarından karşılanmaktadır. Bu yakacaklardan ise yılda 20 milyar ton CO2 atmosfere bırakılmaktadır. Bunun üçte biri okyanus veya derin su kaynaklarınca ve bitkiler tarafından alınarak atmosferden uzaklaştırılmaktadır. Geri kalan 1,5 ppm ise atmosferdeki karbon dioksit konsantrasyonuna ilave olmaktadır. Bu miktar da atmosferin tedrici olarak ısınmasına neden olarak sera etkisini her geçen gün biraz daha arttırmaktadır. 12 gram karbon yandığı zaman 48 gram CO2 vermektedir. Böylece 1970 yılında sivil endüstri tarafından tonlarca kömürün ve hidrokarbonların yanması sonucu atmosfere milyar ton CO2 bırakılmıştır. Robinson ve Robbins’e göre 1968 canlıların faaliyeti sonucu her yıl solunumla ton CO2 atmosfere verilir. Buna karşılık her yıl 11×1010 ton CO2 fotosentez yolu ile primer üreticiler tarafından tüketilir. 1970 yılında yakacaklarla atmosfere bırakılan CO2 miktarı olup yılda 2 ppm.’lik bir artış göstermektedir Johson, 1970. Yanabilir maddelerden açığa çıkan CO2 miktarının 1/3’ü atmosferde kalır, geri kalanı ise biyosferin çeşitli çevrelerinde absorbe edilir. İşte 100 yıl boyunca endüstri toplumlarınca yanabilir fosillerden atmosfere devamlı verilen CO2 karbonun biojeokimyasal çevrimini bozmuştur. İnsan, volkanizma, fermantasyon ve solunum gibi olaylarla atmosfere verilen CO2 miktarı ile ototrof bitkilerin fotosentez ve sedimantasyon sonucu atmosferden alınan CO2 miktarı arasındaki denge durumuna kendini alıştırmıştır. Atmosferdeki CO2miktarının sabit kalmasını sağlayan homeostatik canlıların iç yapılarını dengeleyen faktörler faktörlere etkili bir şekilde müdahale edilmekte ve böylece atmosferdeki CO2 yoğunluğunun artmasına yardımcı olmaktadır. Yapılan araştırmalara göre 1880’de atmosferdeki CO2 miktarı 290 ppm. iken bugün 325 ppm’e yükselmiştir, demek ki %10’luk bir artış söz konusudur. Atmosferdeki CO2 miktarının ortalama artma miktarı 1958 ile 1964 arasında yılda 0,7 veya %0,2 ppm.. olmuştur. Bu 10 yılda %0,2’lik artışı göstererek 23 yılda bu iki katına çıkmıştır. Azot oksitler, SO2 gazından sonra en önemli hava kirleticisidirler. Gerek atmosferdeki konsantrasyonu, gerekse özelliği nedeni ile insan sağlığına en fazla olumsuz etki gösteren azot bileşiği azot dioksittir. NO2’nin sarımsı renginden dolayı görüş mesafesindeki azalma NO2, kalp ve akciğerlerde problemlere neden olur. NO2, bitkilerin gelişmesini engeller. Yaprak kenarlarında kahve rengi yanmalar ve lekeler olup daha sonra da yaprakların solmasıdır. Kanser hastalıklarının yayılmasına neden olur Gribe karşı direnci azaltır. Özellikle Çocuklarda Tüm yakma prosesleri atmosferdeki NO2’nin ancak %5’inden sorumludur. NO2’in çoğunluğu NO’nun reaksiyonlarıyla meydana gelmektedir. Flor Florun reaksiyon yeteneği özellikle hidrojenle birlikte çok yüksektir. Hidrojen Flor, keskin kokulu, renksiz, kuvvetli yakıcı nitelikte bir gazdır. Özgül ağırlığı havaya oranla 0,731 olup, su ile çok iyi karışır. Hidrojen Flor; alüminyum, ağır metal ve cam endüstrisinde, süperfosfat, emaye, porselen, tuğla, çimento ve çeşitli kimyasal madde fabrikalarında ve kömürle çalışan termik santrallerde meydana çıkmaktadır. Temiz havanın flor kapsamı 0,003-0,006 mg/m3düzeyinde bulunur. Emisyon kaynakları civarında bu miktar on ile kırk katına çıkabilir. Bu şekilde havaya karışan flor veya florlu bileşikler yağışlar ile toprağa ulaşıp orada birikebilirler. Florun bitkilere zararı havanın nem düzeyine bağlıdır. Buna bağlı olarak nem artışı ile bitkilerin flor alışı arasında olumlu bir ilişki vardır. İlk görülebilir araz olarak yaprak uç ve kenarlarında nekrozlar görülür. Tek çeneklilerde yaprak rengindeki değişme yaprak uçundan başlayarak yayılır. Çift çeneklilerde ise yaprak kenarlarında kurumalar olur, meyve uç kısımlarında nekroz ve çatlamalar görülür. Flor zararlarının, SO2 zararlarından ayırt edilmesi mümkün değildir. Fizyolojik etkilerin de en önemlisi, karbonhidrat metabolizması ile ilgili enzimleri çalışmaz hale getirmesidir. Hidrojen Florun, bitkiye vereceği zarar havadaki konsantrasyonuna, etki süresine, bitkiye nüfuz eden Flor miktarına, bireysel duyarlılığa ve diğer birçok edafik ve iklimsel faktörlere bağlıdır. Birçok bitkilerin yapraklarında 15-25 ppm Florda nekrozlar oluşmaz, 105 ppm’e kadar nekrozların ortaya çıkması rüzgar ve nem koşullarına bağlıdır. Bu konsantrasyonun üzerinde bitkiler zarar görmekte, sadece bazı toleranslı türler 500 ppm’e kadar dayanabilmektedirler. Flor bitki dokusuna girebildiğinden bitkinin flor kapsamı da artar. Emisyon kaynakları civarında bu artış 150 misli olabilir. Örneğin normalde beyaz üçgül bitkisinin Flor kapsamı 1-17 ppm iken, bir alüminyum fabrikası civarında bu miktar 1530 ppm olarak saptanmıştır. Bitki türlerinin flora karşı duyarlılıkları birbirinden farklı olmaktadır. Sağlıklı çay bitkilerinde 400 ppm düzeyinde flor saptanmıştır. Bitkiler floru topraktan da aldıklarından, toprağın kalsiyum kapsamının yeterli olması halinde bitkilerin dirençleri artar. Emisyon kaynakları çevresinde otlayan hayvanlar, günde vücut ağırlıklarının her bir kg’ı için 1,5 mg dan fazla flor aldıkları takdirde, floroz hastalığına yakalanmaktadırlar. İnsanlar için limit değer; 3 ppm Hidrojen Flor 18 saat, 2,5 mg/m3toz haldeki floridler, 0,1 ppm veya 0,2 mg/m3gaz Flor’dur.

toprağın içinde hava olduğunu nasıl anlarız